19 Şubat 2012 Pazar


YAŞAM ÖLÜMÜ HAKETMEKTİR!

İnsan pek çok şey için yaşar! Yemek, içmek, giyinmek, uyumak, kariyer sahibi olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak, araba almak, ev almak; şayet bunlar varsa da, daha iyisini almak, gezip tozmak ve arzu edilen pek çok şeyi yapmak, yapabilmek.

 İşte yaşamak; bu tatların ve çeşitliliğin olduğu seçimler dizisidir der SİSTEM!

Şayet siz yaşama dair planlamalarınızda bunların peşinden gitmiyorsanız, “YAŞAMAMAKTASINIZ!”ı düşündürür.

 Hem de bunu sizin rızanızla yaparken en çürük halkanız olan “Sahip olma/Mülkiyet” duyunuz üzerinden içeriye sızar. Size karşı; güven, güvence, rahatlık, konfor, zevk, eğlence, aşk, sevgi, güç, para, zirve gibi kelimeleri kullanarak onun kucağına koşmanızı sağlar. Ava giderken avlandığınızın farkında bile olamayabilirsiniz. Sizin en güzel şeylere layık olduğunuzu söylerken, onun için ne kadar önemli ve kıymetli olduğunuzu hissetmenizi sağlar. Ancak unutmayalım ki, “Şeytan hep en güzel görüntüsüyle gelir.” Bu güzelliğin büyüsüyle ulaşmak istediğiniz hayallerinize götürülürken, vay başınıza gelenlere! Oysa siz yaşamınızı daha güzel YAŞAMAK için yola çıktınız. Bu başınıza gelenler de neyin nesi, neden böyle oldu? Ama siz böyle olsun istememiştiniz ki!

Yaşamak adına gündüz takılan maskeler uyumak için çıkarıldığında, verilen her türlü tavizin sorguya çekilmesi durumunda; verilemeyen içsel hesaplar, içeriden gelen uyarılar, bir türlü susmayan çelişki ve boğuşmaların ardından yorgun ve bitkin bir uyanış. Henüz güne başlarken bile karışık bir zihin, cevaplanmamış sorular, çelişkiler eşliğinde atılacak adımlar ve seçimler. Bu kadarıyla da bitmeyen, maruz kaldığınız ya da bıraktığınız her türlü taciz, söylenen yalanlar, hileler, ihanet, şiddet, tehdit, kısaca sonuca ulaşmak için göze alınan her şey..Ve karşılığında uğruna kaybedilen insânî ve onursal değerler.

 Peki, bütün bunların, insan üzerinde neden olduğu kayıpları kim telefi edecek?  Acaba ardından koştuğumuz ve uğruna her şeyi göze aldığımız YAŞAMAK gerçekte bu mudur?

 Bir Zen Ustası der ki; “Yaşam; ölümü hak etmektir!” O halde ölmeyi hak edecek ne yaptık? Yaşama nasıl bir anlam yükledik? Bu anlamın ne kadarını “KENDİ” içsel değerlerimizle ilişkilendirerek sergiledik? Kendi yaşamımız ve etrafımızdakilerin yaşamlarına nasıl bir anlam yükledik? Geriye dönüp baktığımızda; acabalar, galibalar, keşkeler ve pişmanlık içeren duygulara ne kadar sebep olup meydan verdik. Lütfen kendimizi kandırmayalım! Her şey gün gibi aşikâr ortada ve öylece durmaktadır. “Yaşamak “adını koyduğumuz canavar ağzını açmış ve bir an evvel insanları ve insanlığı yutmak için orada beklemektedir.

“Yiğit ölür, namı kalır.” ifadesinden yola çıkarak, belki de “YAŞAMAK”;  sizden geriye kalan “söylettirebildiklerinizden” ibarettir.

Şimdi bir an için, tüm edinilmiş mülklerden ve kimliklerden sıyrılıp, çırılçıplak olalım; halen YAŞIYOR olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Ya da: Yaşamak adına ölümüne seyirci kaldığımız değerlerin yıkıntısı arasında yaşayabilecek miyiz?

Bütün bunların sonucunda halen bir çıkış yolu arama ihtiyacı duyuyorsak; bugüne kadar yaptıklarımızı rafa kaldırıp, yapmadıklarımızı yaparak bir başlangıç oluşturabiliriz. Zira zehir, uygun bir oranda kullanıldığında, panzehir olarak yaşam kurtarır.

17 Şubat 2012

Nimet Erenler Gülkökü                                                                                                 
 nimet.erenler@hotmail.com

2 yorum:

  1. İlkolkul yıllarında kendime şu soruyu sormaya başlamıştım: "Yaşamak nedir?" Sonra devam ediyordum sormaya... Yaşam: ilkokulu bitirmek, ortaokula gitmek, liseye gitmek, sınavı kazanabilirsem üniversitede okumak, evlenmek, çocuk yapmak, çocuğumun okul yıllarını takip edip evlenmesini izlemek, torunumun olması vs.. ölene kadar devam eden; okumak, evlenmek, çocuk yapmak kısır döngüsünden mi ibaret? Yaşamak birileri tarafından belirlenmiş bu döngüyü takip etmek miydi? Yaşamın anlamı neydi? Yaşamımın anlamı neydi? Bu soruları etrafımdakilere sorduğumda ise, deli muamelesi görüyordum. Delilik aklın sınırı ise, aklımla bu soruların cevabını bulamıyordum. Aklın sınırının bittiği yerdeydim. Zen Ustası'yla ve Nimet Hanım ile tanıştığımda bu soruların cevaplarının olduğunu hissettim.
    Yaşamak benim yaptığım gibi; elde etmek, kazanmak, başarmak, isteklerim, hayal ettiğimi sandıklarım ve hayal kırıklıklarımdan ibaret değilmiş. O halde ne yaptıysam yapmayıp, ne yapmadıysam onu yapmalıydım.
    Yaşamına onursal değerler kazandırmama, bir anlam yükleyebilmeme destek ve yardımcı olduğunuz, bu bilgiyi bizimle paylaştığınız için yürek dolusu teşekkürler Nimet Hanım..
    Sevgilerimle,
    Yüsra

    YanıtlaSil
  2. Hayat ve Yaşam hep karıştırılır. Şahsım adına ben,
    Hayat: İnsanlara verilen kısa ve ya uzun ömür olduğunu
    Yaşam: Hayatı yaşayış şekli olduğunu düşünür fakat bu yaşayış şeklinin kalitesi ile ilgili ayrıntıları pek düşünmezdim.
    Ta ki hayatımı yaşama dönüştürmeme vesile olan değerli insanlar ile tanışana dek. O değerli Zen ustasından öğrendim "Yaşam iki seçenekten ibarettir! Birincisi yapmak istedikleriniz; diğeri ise yapmanız gerekenler" anahtarını, Ben hep yapmak istediklerimi seçtikçe yazınızda da belirttiğiniz gibi "Gündüz takılan maskeler, uyurken çıkarıldığında" mutsuzluğum artıyordu. Tercihimi yaptım, yine yazınızda belirttiğiniz gibi o değerli zen ustasının sözü "Yaşam;ölümü hak etmektir" bende hak etmek için yaşamı, ölmeyi seçtim. Uyanık olmayı. Yazınız yalın ve anlaşılır, umarım pek çok insana ulaşır. Bir çok kavram ve terim kullanıp senteze ulaştırmayan yazılar ve seminerler düzenleyen sistemi bile kendi amaçları için kullanan bellekleri aydınlatmayı vaad edip, insanların beynini uyuşturarak eleştiri dahi kabul etmeyen biat mantığı ile insanları uyur gezer yapan insan ve kurumlar varken; yazdıklarınız yüreklere hitap ediyor. Kalem tutan elinize, söz söyleyen dilinize sağlık.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil