İnternet üzerinden iletişim kurduğumuz için ve konu içeriğinde "Ezoterizm", "Ayurveda", "Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı" vb. olduğu için 'sanal', 'gizli', 'takma isim' gibi kullanımlar olağan olabilir belkide. Bazen sadece yazılana odaklanabilmek için isimlerin olmaması tercihini hoş bulsam da gizli kalmayı tercih etmeyeceğim. Bu 'açıklığın' bir yansıması olarak son derece NET ve GERÇEK olmaya çalışacağım. Hemen bir örnek ile; kitabınızın kapağı da dahil bazı kısımlarına katılmadığımı peşinen ifade edeyim.(Bu peşin fikirlilik değil kendini ortaya koymaktır.) Ancak ikna edilemez biri değilim.(Böyle bir mecburiyetiniz yok elbette. Sadece ben anlamaya çalışıyorum. Ancak takdir edilir ki kitap anlaşılmak içindir. Benim farkedememiş olduklarım olabilir ve hatta benim gibi başkaları da olabilirse eğer onlara da benim üzerimden açıklama yapmış olma imkanı bulunabilir. Yöntem olarak Türkiye'de fazlaca tercih edilen, "yer" meden önce "öv" 'ü tercih etmeyeceğimi belirtmek isterim. Son derece 'açık' olmaya çalışarak yazmaya çalışacağım. Hatta katılmadığım bahislerin içerisinde daha önce farkedemediğim 'güzellikleri' görmeye çalışacağım. Hemen bir örnek ile kendimi sizden bir alıntı ile tanıtacağım.
Sizinle; 22-09-2011'de, sizin kitabınızı, sizin yayınevizden/cafenizden aldığımda kısa bir diyaloğumuz olmuştu. Size, sizin kitabınızın bir kaç farklı noktadan karşıma çıktığını (tanıtım manasında; kitapyurdu, haber3 vb.) belirtmiştim. Cafeniz'in lezzetlerinden de tattıktan sonra büyük bir incelikle kitabı imzalamıştınız.Tekrar teşekkür ederim. Kitaba ilişkin tavsiyenizde "ön yargılı bakmamamı" ön-uyarı olarak söylemiştiniz. Yeni çalışmalarınızdan bahisle "Tora" 'yı ve "ibadet" konularını işlemek istediğinizi/araştırdığınızı/çalıştığınızı belirtmiştiniz. "ibadet" konusundaki çalışmanızı merakla beklediğimi ifade etmiştim. Söz konusu mekandaki toplantılarınızdan bahisle nazik bir davette de bulunmuştunuz. (özel sebeplerle katılamadığımı belirtmem gerekir.) Tekrar teşekkür etmek isterim. İşte bu, sizinle yüzyüze tanışmamızdı.
"Ve mutlaka bir yerlerde yollarımızın kesişeceği bilgi yolcularına da selamlar" Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı-syf.7
Sizin tabirinizle kısaca 'ben kimim?' dersek, "Bilgi Yolcuları" ndan biriyim diyebiliriz sanırım. İnsan'a "yolcu" demek sanırım hüzünlü bir şey. Kişiye, hayatına bir bakmasını ve gelip geçenleri/olanları düşünmesini sağlıyor sanki. Bir açısıyla da ölümün o kadar uzak olmadığını hatırlatıyor sanırım. Aynı sayfadaki {Zira, "Yolcu; sadece gidebilmek için gidene denir!" } ifadesinden de hareketle esas olanın yolculuk olduğu vurgusu yapılmakta. Eğer siz de bir "yolcu" iseniz bir 'durakta' karşılaştık diyebiliriz. Ümit ederim ki bu karşılaşmanın sonuçlarından olarak burada yazacağım ve/veya yazacağınız (umarım yazarsınız) şeyler ile herhangi bir üzüntü/kırgınlık vb. oluşmasın.
Esas olan fikir olsun!
*** Yukarıda belirttiğim anlayışla ...
Bu Programda, (yukarıdaki video/ http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=xYWMJqSeAB4) 1:13:00 (1 saat 13 dakika sonrası) zamanından sonra gelen aşağıdaki ifadelerinizi nasıl anlamalıyız ?
"Yeterince yaşayan insan var. Dünya Nüfusu 7 Milyara vardı ve artık Dünya'nın kapasitesi 7 milyarın üzerindeki nüfusu taşıyamaz hale geldi ve 'Dünya Anne' bıktı, yıldı. Bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor."
Gökhan Bey, düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkürler. Elbetteki sağlıklı bir düşünce yapısı sorgulamaktan geçer. Ben dedim diye kimsenin kabul etmesini beklemiyorum.Şayet aklın yolu bir ise bir yerlerde buluşulur. Dünyanın kapasitesinin yedi milyar olmasına gelince; her şeyin bir kapasitesi var ise dünyanında bir kapasitesi de mutlak vardır. Bu sayı çeşitli kaynakların sonucunda ortaya çıkan bir rakamdır. Ancak bilimdünyası, bildiği her doğruyu dosdoğru söylemez, aralarda azıcık ucundan gösterir. İşte siz bu azıcıkları yakaladığınızda ve durumu dışardan gözlemlediğinizde görebilirsiniz.Basit düşünecek olursak, sizce Dünya giderek artan bu nüfusu taşıyabilir mi? Taşırsa nasıl taşır? Varsayalım ki, bir otobüse bindiniz ve otobüsün belli bir kapasitesi var. Fakat bu kapasite aşılarak tıklım tıklım dolsun; sağlıklı bir sefer olur mu? sanırım böyle bir ortamdan hiç kimse memnun kalamayacaktır.Artan nüfus dünyanın ekelojik dengelerini o kadar bozduki, her şey ortada yaşanmaktadır. Yeter ki, görmek için bakalım. Ancak hep somuta dayalı bir bilince o kadar alıştırıldık ki, her şey bize doğal gelerek görmemize mani olmaktadır. Saygılarımla.
Öncelikle cevap yazdığınız için teşekkür ederim. Sorgulamak bir yerden sonra alışkanlık haline gelebiliyor galiba. Öyle ki kendimi de sorguluyorum. Hatta 'kendi kendimin kontraryanıyım' diyorum.
Kimse kimsenin söylemini kabul etmek zorunda değil elbette. Hatta "kabul etmek" yerine sizin veya genel olan doğruları/bilgileri anlamak diyelim. İşte bu sebeple karşılaştığım önermeleri sınıyorum sanırım. buradan hareketle aklın yolu bir değil hatta çokça diyebilirim eğer "yol" u yöntem olarak alırsak. Bazen varılan sonuçlar da farklılaşabilir belki de o kısma ilişkin tam bir netliğe varamıyorum her zaman.
Dünyanın kapasitesi meselesine gelirsek ; bazen ben de içinden bulunulan aracın insanlarla dolu olduğunu, geldiğim yerin de insanlarla dolu olduğunu, varacağım yerin de yine insanlarla dolu olacağını düşünüp/görüp şaşırıyorum. Bu kadar kalabalık nasıl mümkün diye. Ancak bu durum aslında çok yüksek insan sayılarına alışık olmamak ve/veya onları tam kavrayamamakla alakalı zannediyorum. Bu gözlemlerim nüfusun yoğun olduğu yerlerde oluyor aslında. Yoksa dünya gerçekte bu kadar kalabalık değil.
Ayrıca "kapasite" yi kaynaklar manasıyla da alırsak ve bu kaynaklara erişimi de düşünecek olursak. Herkesin eşit erişiminden bahsedebilir miyiz? Hemen cevap ;Hayır. Eskiden beri bir usül geliştirilmiş bu konuda. Günlük 1 $ 'ın altındaki gelire sahip kesim açlık sınırında kabul ediliyor.(Tabii ki sadece tok olmalarını sağlamak yetmez. Burası sadece hareket noktam.) Mevcut duruma baktığımızda gelir dağılımının adaletsiz olduğu hemen farkediliyor. Bu "Amerikan rüyası" için de böyle oldu ve hatta 2011'de bu konuda bir hareket başladı. Adına "Wall Street'i İşgal Et"/"Occupy Wall Street" deniyor. Nüfusun %1'nin zengiliği tükettiğinden hareketle (Bu konuda yapılan araştırmalar ile) kendilerine "Biz %99'uz/We are the 99%" şeklinde bir slogan ile tanımlıyorlar. (Bu konuda biraz bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/Wall_Street'i_İşgal_Et http://en.wikipedia.org/wiki/Occupy_Wall_Street http://petrol-is.org.tr/haber/yuzde-99luk-kesim-yuzde-1e-karsi-5320 http://occupywallst.org/ linklerine bakılabilir.)
Gelir dağılımının bozukluğunun yanısıra acaba insanların talepleri ne kadar kendi istekleri ve ihtiyaçları diye de sorabiliriz ama konu oraya kadar bile gidemiyor ne yazık ki. Zira gelir dağılımı daha adil bir seviyede olsa öyle zannediyorum ki dünyanın kapasitesi çok daha fazlasına da yeter. Bu; dünyanın kapasitesi konusundaki düşüncem.
***
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
sizden alıntı yaptığım kısımdaki son cümleyi tekrar alıntılamak istiyorum. Çünkü bu kısım henüz açıklığa kavuşmadı.
"Bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor."
Ricamı yenileyerek sormak istiyorum. Bu ifadenizi nasıl anlamalıyız?
Gökhan Bey, öncelikle kendinizi bu kadar bilinçli ifade ettiğiniz için kutlarım. "Aklın yolu birdir" de ki kastım; yollar farklı olsada kavrama noktasında buluşulur. "Dünya bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor." ifademe gelince; doğada her şey bir enerjinin, titreşimin sonucudur. Düşüncelerimizde bir tür enerji olarak doğada yayılmaktadır.Dünya'nın da bir ritmi ve bir enerjisi var.Biz insanların yaydığı aşırı negatif enerjiler bu ritmi bozabilmektedir. İşte ne yazık ki, gözle görmesekte pek çok frekansın içindeyiz. Keza beynimiz düşüncelerimize göre frekans yaymaktadırlar. Bunlar alfa, beta, gama, delta, tete ve zeta diye gider.. Dünya gama dalga boyu karakterdedir. Gergin, öfkeli,hırslı,mutsuz insanlar, gama dalga boyu yayarak bu gerilimi artırabilmektedir. Ayrıca bilimsel verilere bakılırsa, dünyanın "schumann rezonansının" bozulduğundan sözedilmektedir.Tabiki tek sebep insan mıdır? değildir. İnsan mikro planda etkilidir. Ancak makro plana da bağlıdır. Dolayısıyla her şeyin birbiriyle etkilişimi ve ilişkisi bulunmaktadır. Bu sorunuza daha detaylı bir şekilde Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı kitabında (say.179, 196) anlaşılacak şekilde yer vermiştim. Saygılar..
Bu bir alıntı ise öncelikle nereden alıntılanmıştır ve ne kadarı kapsamaktadır. Bu kısımlarda bir üslup değişimi okuyucuya yansısa da tam olarak alıntılanan metin seçilememektedir. Bir olasılık syf.190'a giderken başka bir olasılık syf.182'ye gidiyor, başka bir olasılık syf.179 'a giderken olasılıklar dünyasını maksimize etmeye yönelik bir varsayım ile kitabınızın buraya kadar olan kısmının tamamı da alıntı olabilir denilebilir veya bundan önceki ilk alıntıya kadar geri gidilebilir. Bu durum hem bilimsellikten olabildiğince uzaklık sağlarken (Bu güne kadar okuduğum hiç bir kitapta -Romanlar da dahil- "alıntıdır" diyerek alıntı yapıldığını görmedim.) alabildiğine de belirsizlik yaratarak güven ve samimiyeti yıpratan bir durum oluşturuyor.
Tekrar herşeyin olasılıkla olduğu ve birbirini etkiledi kısmına gelecek olursak; yine bilimsel bakışın önemine gelmiş oluruz. Bilinmez gözüken alanlarda varsayımlar yapabiliriz ama bunları sınamamız gerekir. Bazı olayların nedenleri/işleyişleri/oluşları henüz bilim açısından tam tahmin edilebilir olmasada. Ona etki eden unsurları bilebiliyoruz. Mesela sigara dumanının kaotik hareketi, Türbülans gibi çok kolay karşılaşabileceğimiz örnekleri verebiliriz. Bazen nedenini , bazen işleyişini, sanırım daha az olarak da sonuçlarını bilemeyebiliyoruz.
Sicim Teorisi'den hareketle titreşim halinde bir evren, bir birine neredeyse her halde etki edebilen maddeler(Kuantum Teorisinden) şeklinde bir evren düşüncesinden öyle çıkarımlar yapılmıtır ki bu düşünceler pek çok temsilci ve savunucu bulan bir "din" haline gelmiştir adeta. Hollywood'da 'Kuantum Dini' diye adlandırabileceğim pek çok film/dizi de bu 'Felsefeyi/Dini' dessteklemektedir. Gözlemcinin gözlemlenen deneye etki ettiği söyleminden (Kuantum Teorisi) hareketle bir çeşit "karma" oluşturulmuş durumda. Öyle ki bu konuya ilişkin belgesel şeklinde yapımlar mevcut ve bu belgeseldeki bilim insanlarının söylemleri belli noktalardan kesilerek kendi felsefelerine uygun hale getirilmekte. Mesela denilebiliyor ki çiçek bile besleyecek olsanız pozitif olunuz, seviniz; bu çiçeğin daha sağlıklı olmasını sağlıyor.
Sizin söyleminizdeki ifadeleri de düşünecek olursak. Öncelikle depremin sebebine ilişkin NET bir bilgi mevcuttur. Kabaca; Tektonik Levhaların hareketlerinden dolayı oluştuğu söylenebilir. Hatta sizin söyleminize ters olacak bir şekilde (Siz de tamamen insan demediniz ama etkileyebiliyor["bu gerilimi artırabilmektedir"] dediniz.) insanlar olmasaydı da Dünya üzerinde depremler olacaktı diyebiliriz. http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/Personel/comoglu/depremnedir/index.htm#KONU2 Aynı bilgi Kamuda da tercih edilmiştir. http://www.deprem.gov.tr/sarbis/Deprem/DepremNedir.aspx
Dikkat edilecek olursa insan beyninde gerçekleşen düşüncelerin sonucu beyin dalgalarının oluştuğu görülebilir. Burada yanılsama, bu dalgaların diğer dalgalarla benzer olup yayıldıkları konusudur. Aslında benzer bir durum çokça karşılaşılan Biyo-Enerji konusunda da vardır. Hücrelerin, vücudun, insanın bir enerji üretmesi söz konusu olmakta ancak bu çok kücük bir enerjidir, tıpkı beyin dalgalarının şiddetsizliği gibi. Kaldı ki bu dalga ve enerjileri bir takım kriterlere göre pozitif-negatif olarak sınıflayıp belli etkilerin oluştuğu söylemi (Mesela Deprem!) bilimsel bir tabanda değildir. İstediğimiz kadar "öfkeli" olalım ne bir deprem oluşturabiliriz ne de bir deprem engelleyebiliriz. (Aksi bir idda yok herhalde. Kişi sayısının arttırılması da aynı sonucu doğuracaktır.)
Kitabınızdaki işaret ettiğiniz sayfalarda sanırım çokça açıklamaya muhtaç yer var. Ancak bu sayfalar içerisinde en çok dikkat çekenlerden olarak ; "1.gün: 21 Aralık 2012'de..." şeklinde devam eden 'kehanet' olarak nitelendirdiğim 'belirsiz alıntı' kısmında acaba "2.gün", '22 Aralık 2012' ve benzer şeklinde devam edip "6.gün", '26 Aralık 2012' şeklinde mi anlaşılmalıdır ? Daha net olarak 'Ben', 'Siz' yada 'Başkaları' veya 'Bizler'(Aslında ifade "Tüm canlıların" şeklinde) 26 Aralık 2012 günü ve/veya bitimindeki 27 Aralık 2012 günü "Psişik Yeteneklerimiz" mi "ortaya çıkacak"tır? "Foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculukları" mı söz konusu olacaktır?
Gökhan Bey,yazdıklarıma katılmayabilirsiniz. Bu sizin en doğal hakkınızdır.Üç gün karanlıkla ilgili metinler Tora'da da yazmaktadır. Tabi siz yine kanıt istiyeceksiniz. Biraz etrafınızda olup bitenlere baktığınız da bu kaotik durumu görerebileceksiniz.Güneş sistemimizin bir foton kuşagından geçişi doğrudur. Dünyanın kalp atışının arttığı da doğrudur.Gereken kaynaklar ve bilimsel açıklamalarda ki isimler yazılmaktadır. Şimdi ben size bir soru sormak istiyorum; dört buçuk milyon yıl önce daha insanımsı bir canlı dünyada yok iken şimdi var, bunu açıklayabilirmisiniz?.İleride bugün kü insanın yeryüzünde var olacağını kanıtlayabilirmisiniz? Makro plan ve micro plan ilişkilendirilmediği müddetce, asla bütünün kavranamayacağı kesindir. Ayrıca sorularınıza buradan cevap vermem demek, bir çok dökümanı yazmam gerektiği anlamına gelir bu da mümkün görünmüyor.
Önceki yazımın giriş kısmı silinmiş yada hasar görmüş öncelikle onu ekleyeyim. Aşağıya "***" arasında ekleyeceğim kısım; 'Bu bir alıntı ise öncelikle...' şeklindeki ifademin öncesinde düşünülmeli.
***
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
Hemen 2 teşekkürü belirtmeliyim. Birincisi; yazmaya devam ettiğiniz/cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım söylediğiniz kadar başarılı olabilmişimdir kendimi ifade etmede. Bu bağlamda nazik iltifatınıza teşekkür ederim.
Daha önceleri sıkça kullandığım bir söz vardı. Diyordum ki; 'Her şey her şeyi etkiler.' Kulağa hoş gelen bir söylem ve matematik olarak da doğru. Ancak ve ancak en önemli husus şudur ; 'Ne kadar?' İşte bu soruş şekliyle, herşeyin hesaba dahil edilmesi gerektiğini ama onun da bir parametre katsayısı ile ilişkilendirilip formül sonucuna etki etmesi gerekliliği olduğunu daha da özümsedim. Bu yaklaşım ile bazı parametreler "Epsilon" kalabilmekte. O halde bu derece etkili/etkisiz önermeler ancak bir çözümsüz belirsizliği geçmede işe yarıyorlarsa kullanılmalılar/kullanılabilirler.
Örnek, olguyu anlamada yardımcılardandır ve bizim eski söylem ile "teşbihte hata olmaz" diyerek bir örnek verelim. Bir kişi varsayalım ki bu kişi bize gelip 'Ben görünmez olabiliyorum. Ancak kimse beni göremediğinde.' derse. Bu; ispatını imkansız kılıp, tersinin de söylenememesini oluşturmak gibi olabilir. Ama böylesi bir durumun bilimselliğinden bahsetmek mümkün müdür? Septik bir bakışla 'delilin yokluğundan yokluğun delili çıkarılmaz' denilebilse de. Yeterince felsefe ve mantık çalışıldığında bu durumun aslında bir "Safsata" olduğu söylenebilir. (Türkiye'de espiri konusu yapılmış bir 'Safsata' yı da örnek vererek daha net anlaşılmayı umuyorum. ["Gerçek acıdır. Biber de acıdır. O halde ; Gerçek biberdir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Safsata ]
Başka bir yanılgı ise neden sonuç bağlarındaki yanlışlıktan ileri gelir. Yanılsamalar ve psikolojik etkenler birleşip gerçekmiş gibi gözüken sonucu da oluşturabilirler. Mesela başımız ağrıdığında aldığımız bir ağrı kesici ilaç gerçekte hemen etki etmeyecektir. (Ağızdan alınan basit bir draje haptır kastım.) Ancak kişi ilaç aldığı için daha iyi hissetmeye daha ilacı yuttuğu ilk saniye de de başlayabilir. Bu durumda ilacın iyileştirici etkisi yoktur diyemeyiz ancak daha o etkiler ortaya çıkmadan kişi kendisini başka bir iyi hissedebilir.
Metodoloji üzerine söylememiz gereken şeylerden biri de bilginin kaynaklandırılması konusudur. Yanıt olarak göstermiş olduğunuz sayfalar, benim kitabınızın epeyce eleştirdiğim bir kısmına da denk geliyor. Bu kısımda örneğine daha çok internet sitelerinde rastladığımız bir 'garip' alıntılama biçimi var. Söz konusu kitabınızda syf.196 'da "(Alıntıdır)" şeklinde koyu yazılan bir yazı var.
İkinci yazımın ikinci paragrafında da belirttiğim gibi 'kimse kimsenin söylemini kabul etmek zorunda değil. Ancak renk gibi tercih unsurları yerine bilgiden bahsediyorsak eğer bilimselliğin gereklerine daha fazla dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
6 gün üzerine yazıların "Tora'da da" var olduğu söyleminize ilişkin bir kaç şey söylemek isterim. Öncelikle Torah/Tora yani Türkiye'de yaygın bilinen ismi ile Tevrat diyelim. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Tevrat http://en.wikipedia.org/wiki/Torah ) Zira maksadımız anlaşılmak. İsim vermeksizin "(Alıntıdır) şeklinde alıntı yapmanız; (daha önce bilimselliğe ve araştırmacılığa uygun olmadığını belirtmiştim.) ilk başta Kur'an'ı düşündürtür. Nedeni ise kitabınız; "Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı"'dır. Bu durum Kur'an 'a 'ek' gibi anlaşılabilir. Öyle olmadığını söylesek bile bu sefer (Alıntıdır) ifadesine kadar olan yerdeki tarihler, isimler (mesela NASA, 21 Aralık 2012 vb.) de mi Tora'da/Tevrat'ta vardır?
Buradan hareketle kitabınızın arka kapağındaki tanıtım yazısını yazan Sn. Evren Bayramlı'nın ilk cümlesini alıntılamak isterim. "Elinizdeki bu kitap; Kur'an'ı, bizzat Kur'an'ın kendi ayetleriyle açıklayan bir yorumdur.Bu yorum; uzun yıllar süren bir birikimle ve hiçbir 'izm'in penceresinden bakılmadan, ön yargıdan uzak, Yaratıcı/Yaradan'ın bize verdiği akıl ve ilim ışında kaleme alınmıştır." Bu ifadelerin kitapta yerini bulmadığını görebiliyoruz. Kur'an'ı Kur'an'ın kendi ayetleriyle açıklamak Kur'an Mealleri/Çevirileri/Tercümeleri içerisinde en yüksek itibar görenlerden olduğu için kitabınızın da böyle olduğu söylenmiş zannederim. Böyle söylüyorum çünkü kitabınız içerisinde -sırası önemsiz olarak- Zen, Mitoloji, Tevrat, Spritualizm, Maya Dili , Şamanizm gibi listesini oluşturmadığım pek çok farklı "alan" ile açıklıyorsunuz. Bu durumda ; kapak yazısını yazan kişi mi kitabınızı okumadı, siz mi kapak yazısını okumadınız veya ben mi okuduklarımı yanlış anlamlandırıyorum?
Tekrar ifadenize dönecek olursak ("Tora'da da") ifadeniz başka kitapta/larda da olduğunu gerektiriyor. Bu sebeple hangi kitap olduğunu öğrenmek için internette bir arama yaptığımda daha da fazla kehanet içeren ifadeleri buluyoruz. Hepsinin de ortak nokta olarak -özetle- Maya Takvimi, Schumann Rezonansı, Beyin dalgaları vb diye gidiyor. Ondan sonraki kehanetsel çıkarımlar ise varsayımların bilgisini de çok aşar şekilde devam ediyor.
Şimdi daha önce belirttiğim gibi (metodoloji konusu) İyonosfer'in varlığı(http://tr.wikipedia.org/wiki/Atmosferin_katmanları#.C4.B0yonosfer), Schumann Rezonansı'nın olması(http://tr.wikipedia.org/wiki/Schumann_rezonansı http://en.wikipedia.org/wiki/Schumann_resonances), insanların belli hallerdeki beyin dallarının belli dalga seviyeleri ile elektriksel yöntemle ölcülmesi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Elektroensefalografi) mevcut olabilir. Ancak bunların işleyişinin nası olduğundan hareketle çıkarımlarımızın ne olacağı önemli bir konudur.
İyonesfer içerisinde 7 katman halinde bulunup bize en yakın olanın saniyedeki deviri Schumann Rezonansı'dır deniyor. Bu iletişimde kullanıldığı gibi denizcilikte de kullanılıyor zira magnetik kuzey hesaplara giriyor. Bunun arttığına ilişkin güvenilir bir bilimsel kaynak bulamadım. (Ben bulamamış da olabilirim tabii.) Arttığı söylenen yerlerde ise verilere ulaşma gibi bir imkan söz konusu değil. Yukarıda sözünü ettiğim başka kitaplarda (Tora/Tevrat dışında da var diye aradıklarımı kastediyorum.) 12 Hz 'e varıldığı da söylenmekte. Ve... 13 Hz olunca da 'işte o büyük gün' denmekte. Bunun için de tabii ki o tarih var "21 Aralık 2012" 13 Hz Beta Dalgasının "Uyanma" manasına geleceğinden hareketle 'İnsanlık Uyanacak'.
Şimdi yanılsamalara gelelim. Daha önceki yine söylemimde olduğu gibi beyin dalgalarıın yayımı söz konusu değildir ve bu tip bir aktivite ile hangi tipte olursa olsun deprem yaratamazsınız! Schumann Rezonansı\'nda öğrenebildiğim kadarı ile depremlerde arızi/kısmi/kısa süreli ivmelenmeler olabilmektedir. Bunlar geçicidir ve NASA tarafından da takip edilebilmektedir. (Depremlerdeki anomaliler; http://adsabs.harvard.edu/abs/2005AnGeo..23.1335H ,SR (Schumann Resonances) http://ntrs.nasa.gov/archive/nasa/casi.ntrs.nasa.gov/20120008699_2012008304.pdf , http://ntrs.nasa.gov/archive/nasa/casi.ntrs.nasa.gov/20120000051_2011023798.pdf) bu ilgili yeni raporlarda da 7,8 Hz \'in değişimi söz konusu değil. (Belki de ben görememişimdir.)
Bunların olduğunu bile varsayacak olsak; bir organizma olarak insan bu beyin dalgasını üretmektedir. Yani Beyin dalgaları birer sonuçtur. (Söz konusu frekansları farklı şekillerde sınıflarayarak bigisayarda dinleme imkanını veren bir takım programlar da var. Siz uyurken istediğiniz frekansı seçebiliyorsunuz. Eğlenceli bir şey. Ancak sadece eğlenceli. Yıllar önce kullanmışlığım da vardır.) Bilim insanın elektriksel yöntemle ölçülebilen bu beyin dalgalarını yazılımcı mantığıyla yeni veriler yazmak için değil mevcutları okumak için kullanır. (diğer kısım bilimkurgu olur; http://www.imdb.com/title/tt1375666/ ) Şöyleki kısmi veya değil felçli hastaların hayatlarının kolaylaştırılabilmesi için düşündükleri/yapmak istedikleri basit eylemleri yapabilmelerini sağlamak amaçtır. Müzikte Akustik Rezonans vardır. Telli enstrumanlarda bir teldeki bir nota eçık tellerdeki aynı notayı (frekansı) da titreştirir bu da müzikte bir zenginlik sağlar. Ancak dikkat ediniz tel teli titreştirir. Aksi halde şunu söyleyebiliriz ki herhangi bir tarih beklemeye kalmaksızın. Kendimize kaç Hz \'lik manyetik etki gerekiyorsa uygulayalım ve Artık Uyanalım! İyonosfer Dünya\'yı sarıyor ve herkese etkisi var denilse de her şeyi iyonosferden beklemeyebiliriz. Kişisel \'aydınlanlamızı\' bu şekilde de yapabiliriz belki de!
Gelelim "Tabi siz yine kanıt istiyeceksiniz" kısmına. Hemen sizden bir alıntı ile yanıt vermek istiyorum.
"Eğer Kur'an'ı Kerim'de yazılanları düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan, akla dayandırmadan; her kelimesi Tanrı buyruğu olarak düşünüp ele alırsak: İnsanı dipsiz bir uçuruma götüren sapmaya yönlendirmesi kaçınılmaz olabilir." Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı-syf.127
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
Siz bu sorulama , akla dayandırma ve benzerlerini Kur'an'a uygulayacaksınız ve yapılmamasının yanlışlıklarına işaret edeceksiniz de ben veya başka biri mi sizin yazdıklarınıza bunları uygulamayacak ?
Kitabınızı okuyup okumadığı bile belli olmayan bir sunucunun (Önceki Kocaeli Tv'deki katıldığınız programda bu durum tespit edilebilir.) sizin söylemlerinizi her seferinde onaylaması mıdır esas olan? Pek radyo dinleyicisi değilim ama yıllar önce Pazar günleri sabah dinlemeyi sevdiğim "gitarissimo" diye bir program vardı. Bu radyonun sloganı "Kâinatın Tüm Seslerine, Renklerine ve Titreşimlerine Açık" şeklindeydi. Güzel bir slogan açıkcası ben de pek çok farklı fikri dinlemeye, onları anlamaya, onlardandan bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Ancak "Neden" diye sormak durumundayız. Bilginin ortaya çıkabilmesi için bu gerekli.
Burada bir yanılsama ihtimaline dikkat çekmek isterim. Sizin doğruyu söylemeniz ile sizin söylediklerinizin doğru olması arasında bir fark vardır. Ben ikinci durumu sorguluyorum. Zira ilkini pek çok kişiye peşinen bir imkan olarak veririm. Sonra onlar; onu, ya harcarlar ya da biriktirirler.
Bana soru yöneltmeniz beni şaşırttı aslında. Madem ki sordunuz bu noktadan da biraz bahsedelim. 4,5 milyon yıl ile İnsana işaret ediyorsunuz ve bunun nasıl var olduğunu ve önümüzdeki zaman diliminde var olup olamayacağını soruyorsunuz. Kendimin bir 'an' sonra var olabileceğime garanti veremyeceğim gibi fantastik bir olasılık ile dünyadaki tüm insanlar ve/veya tüm canlılar aynı anda ölebilirler. Ancak bu olasılık çok daha önceleri söylediğim gibi epsilon ayarında bir durum. Sadece 4,5 milyon yıl öncesi değil 3,5 milyar yıl öncesi de 13,7 milyar yıl öncesi de mucize sayılabilir. Bilim bize şu anda Big-Bang ve evrim teorisini sunabiliyor. Bunların dışındakiler ise İNANÇ olarak kalıyor. ("Uçan Spagetti Canavarı" da bir inanç oluyor.) (Güzel hazırlanmış bir big-bang'den günümüze sunumu ; http://www.johnkyrk.com/evolution.tr.swf ) Ampulün icadından bu yana ne kadar hızlı yol aldığımız düşünülünce bu baş döndürücü hızın bizi nerelere götürebileceğini tahmin etmek oldukça güç.
Orta-Okul sonları lise başlarında zihin açıcı olarak Isaac Asımov okurdum. (gerçekten bir ufuk vermiştir.) İnsanlığın başına gelebilecek felaketleri sıraladığı bir kitabı sanırım "İnsanlığın Geleceği" idi. Pek çok olasılığı değperlendirdiği kitabında fantastik diyebileceğim olasılıklara da yer vermişti. (Mesela Güneşin merkezinde küçük bir karadeliğin olması ve bunun zamanla büyümesi vs,vb.) Özetle görebildiğimiz big-bang'den günümüze sadece insanlığın değil tüm canlıların başına pek çok felaket gelmiştir. Bunlar sanırım tarih boyunca 7 büyük ölüm (sayıdan emin olamadım ama ...) gerçekleşmişdir. İnsan bunların her birinden kurtulmayı başarmıştır.(buzul çağı bile imkansız gibi gözükse de yada yeni doğan bir çocuğun hayatta kalımı) Bu alanda söylenebilecek neredeyse her söz zamanla manasız olup bugünden kehanet olacaktır. Ancak öyle gözüküyor ki galaktik bir ölüme kadar (Ay'ın Dünya'ya düşmesi, Dünya'nın güneşe düşmesi, büzülen evren vb.) İnsanlık öyle yada böyle bir yolunu bulup hayatta kalacak gibi. En yakın galaksinin uzaklığı, ışık hızının bağlayıcılığı düşünülünce durum bu gibi duruyor.
Son paragrafınızdan cevap vermenin mümkünlüğünü imkansız kılan şeyler olduğu söyleminiz anlaşılıyor. Acaba size soru soran ben kendi anlayışımı da ekleyerek gereğinden uzun mu yazdım diye düşünmeden edemiyorum. Belki de blog değil web sayfası daha uygundur...
Sayin Nimet Hanim, Yurt disinda bulundugumuzdan ve bu sebeple kitabinizi temin etme problemimiz oldugundan dolayi kitabinizi e-book olarak satin alma imkanimiz var midir diye sormak istemistim. Eger boyle bir imkan varsa nereden, ne sekilde temin edecegimiz konusunda bilgi verirseniz cok sevinirim. Saygilarimla, Alper Kaan Gulkoku gulkoku@gmail.com
Merhaba Kaan Bey, "İnsanlığın Apocrypha'sı" ve "Kur'an-ı Kerimizn Apocrypha'sı" adlı iki eserini de http://www.dr.com.tr/Kitap/Insanligin-Apocryphasi/Nimet-Erenler-Gulkoku/Hobi/Parapsikoloji/urunno=0000000410993
İnternet üzerinden iletişim kurduğumuz için ve konu içeriğinde "Ezoterizm", "Ayurveda", "Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı" vb. olduğu için 'sanal',
YanıtlaSil'gizli', 'takma isim' gibi kullanımlar olağan olabilir belkide. Bazen sadece yazılana odaklanabilmek için isimlerin olmaması tercihini hoş bulsam da gizli kalmayı tercih etmeyeceğim. Bu 'açıklığın' bir yansıması olarak son derece NET ve GERÇEK olmaya çalışacağım. Hemen bir örnek ile; kitabınızın kapağı da dahil bazı kısımlarına katılmadığımı peşinen ifade edeyim.(Bu peşin fikirlilik değil kendini ortaya koymaktır.) Ancak ikna edilemez biri değilim.(Böyle bir mecburiyetiniz yok elbette. Sadece ben anlamaya çalışıyorum. Ancak takdir edilir ki kitap anlaşılmak içindir. Benim farkedememiş olduklarım olabilir ve hatta benim gibi başkaları da olabilirse eğer onlara da benim üzerimden açıklama yapmış olma imkanı bulunabilir. Yöntem olarak Türkiye'de fazlaca tercih edilen, "yer" meden önce "öv" 'ü tercih etmeyeceğimi belirtmek isterim. Son derece 'açık' olmaya çalışarak yazmaya çalışacağım. Hatta katılmadığım bahislerin içerisinde daha önce farkedemediğim 'güzellikleri' görmeye çalışacağım. Hemen bir örnek ile kendimi sizden bir alıntı ile tanıtacağım.
Sizinle; 22-09-2011'de, sizin kitabınızı, sizin yayınevizden/cafenizden aldığımda kısa bir diyaloğumuz olmuştu. Size, sizin kitabınızın bir kaç farklı noktadan karşıma çıktığını (tanıtım manasında; kitapyurdu, haber3 vb.) belirtmiştim. Cafeniz'in lezzetlerinden de tattıktan sonra büyük bir incelikle kitabı imzalamıştınız.Tekrar teşekkür ederim. Kitaba ilişkin tavsiyenizde "ön yargılı bakmamamı" ön-uyarı olarak söylemiştiniz. Yeni çalışmalarınızdan bahisle "Tora" 'yı ve "ibadet" konularını işlemek istediğinizi/araştırdığınızı/çalıştığınızı belirtmiştiniz. "ibadet" konusundaki çalışmanızı merakla beklediğimi ifade etmiştim. Söz konusu mekandaki toplantılarınızdan bahisle nazik bir davette de bulunmuştunuz. (özel sebeplerle katılamadığımı belirtmem gerekir.) Tekrar teşekkür etmek isterim. İşte bu, sizinle yüzyüze tanışmamızdı.
"Ve mutlaka bir yerlerde yollarımızın kesişeceği bilgi yolcularına da selamlar" Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı-syf.7
Sizin tabirinizle kısaca 'ben kimim?' dersek, "Bilgi Yolcuları" ndan biriyim diyebiliriz sanırım. İnsan'a "yolcu" demek sanırım hüzünlü bir şey. Kişiye, hayatına
bir bakmasını ve gelip geçenleri/olanları düşünmesini sağlıyor sanki. Bir açısıyla da ölümün o kadar uzak olmadığını hatırlatıyor sanırım. Aynı sayfadaki {Zira, "Yolcu; sadece gidebilmek için gidene denir!" } ifadesinden de hareketle esas olanın yolculuk olduğu vurgusu yapılmakta. Eğer siz de bir "yolcu" iseniz
bir 'durakta' karşılaştık diyebiliriz. Ümit ederim ki bu karşılaşmanın sonuçlarından olarak burada yazacağım ve/veya yazacağınız (umarım yazarsınız) şeyler ile herhangi bir üzüntü/kırgınlık vb. oluşmasın.
Esas olan fikir olsun!
***
Yukarıda belirttiğim anlayışla ...
Bu Programda, (yukarıdaki video/ http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=xYWMJqSeAB4) 1:13:00 (1 saat 13 dakika sonrası) zamanından sonra gelen aşağıdaki ifadelerinizi nasıl anlamalıyız ?
"Yeterince yaşayan insan var. Dünya Nüfusu 7 Milyara vardı ve artık Dünya'nın kapasitesi 7 milyarın üzerindeki nüfusu taşıyamaz hale geldi ve 'Dünya Anne' bıktı, yıldı. Bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor."
***
Saygılarımla,
Gökhan AYDOĞAN
Gökhan Bey, düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkürler. Elbetteki sağlıklı bir düşünce yapısı sorgulamaktan geçer. Ben dedim diye kimsenin kabul etmesini beklemiyorum.Şayet aklın yolu bir ise bir yerlerde buluşulur. Dünyanın kapasitesinin yedi milyar olmasına gelince; her şeyin bir kapasitesi var ise dünyanında bir kapasitesi de mutlak vardır. Bu sayı çeşitli kaynakların sonucunda ortaya çıkan bir rakamdır. Ancak bilimdünyası, bildiği her doğruyu dosdoğru söylemez, aralarda azıcık ucundan gösterir. İşte siz bu azıcıkları yakaladığınızda ve durumu dışardan gözlemlediğinizde görebilirsiniz.Basit düşünecek olursak, sizce Dünya giderek artan bu nüfusu taşıyabilir mi? Taşırsa nasıl taşır? Varsayalım ki, bir otobüse bindiniz ve otobüsün belli bir kapasitesi var. Fakat bu kapasite aşılarak tıklım tıklım dolsun; sağlıklı bir sefer olur mu? sanırım böyle bir ortamdan hiç kimse memnun kalamayacaktır.Artan nüfus dünyanın ekelojik dengelerini o kadar bozduki, her şey ortada yaşanmaktadır. Yeter ki, görmek için bakalım. Ancak hep somuta dayalı bir bilince o kadar alıştırıldık ki, her şey bize doğal gelerek görmemize mani olmaktadır.
YanıtlaSilSaygılarımla.
Sn. Nimet Hn.,
YanıtlaSilÖncelikle cevap yazdığınız için teşekkür ederim. Sorgulamak bir yerden sonra alışkanlık haline gelebiliyor galiba. Öyle ki kendimi de sorguluyorum. Hatta 'kendi kendimin kontraryanıyım' diyorum.
Kimse kimsenin söylemini kabul etmek zorunda değil elbette. Hatta "kabul etmek" yerine sizin veya genel olan doğruları/bilgileri anlamak diyelim. İşte bu sebeple karşılaştığım önermeleri sınıyorum sanırım. buradan hareketle aklın yolu bir değil hatta çokça diyebilirim eğer "yol" u yöntem olarak alırsak. Bazen varılan sonuçlar da farklılaşabilir belki de o kısma ilişkin tam bir netliğe varamıyorum her zaman.
Dünyanın kapasitesi meselesine gelirsek ; bazen ben de içinden bulunulan aracın insanlarla dolu olduğunu, geldiğim yerin de insanlarla dolu olduğunu, varacağım yerin de yine insanlarla dolu olacağını düşünüp/görüp şaşırıyorum. Bu kadar kalabalık nasıl mümkün diye. Ancak bu durum aslında çok yüksek insan sayılarına alışık olmamak ve/veya onları tam kavrayamamakla alakalı zannediyorum. Bu gözlemlerim nüfusun yoğun olduğu yerlerde oluyor aslında. Yoksa dünya gerçekte bu kadar kalabalık değil.
Ayrıca "kapasite" yi kaynaklar manasıyla da alırsak ve bu kaynaklara erişimi de düşünecek olursak. Herkesin eşit erişiminden bahsedebilir miyiz? Hemen cevap ;Hayır. Eskiden beri bir usül geliştirilmiş bu konuda. Günlük 1 $ 'ın altındaki gelire sahip kesim açlık sınırında kabul ediliyor.(Tabii ki sadece tok olmalarını sağlamak yetmez. Burası sadece hareket noktam.) Mevcut duruma baktığımızda gelir dağılımının adaletsiz olduğu hemen farkediliyor. Bu "Amerikan rüyası" için de böyle oldu ve hatta 2011'de bu konuda bir hareket başladı. Adına "Wall Street'i İşgal Et"/"Occupy Wall Street" deniyor. Nüfusun %1'nin zengiliği tükettiğinden hareketle (Bu konuda yapılan araştırmalar ile) kendilerine "Biz %99'uz/We are the 99%" şeklinde bir slogan ile tanımlıyorlar. (Bu konuda biraz bilgi için;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Wall_Street'i_İşgal_Et
http://en.wikipedia.org/wiki/Occupy_Wall_Street
http://petrol-is.org.tr/haber/yuzde-99luk-kesim-yuzde-1e-karsi-5320
http://occupywallst.org/
linklerine bakılabilir.)
Gelir dağılımının bozukluğunun yanısıra acaba insanların talepleri ne kadar kendi istekleri ve ihtiyaçları diye de sorabiliriz ama konu oraya kadar bile gidemiyor ne yazık ki. Zira gelir dağılımı daha adil bir seviyede olsa öyle zannediyorum ki dünyanın kapasitesi çok daha fazlasına da yeter. Bu; dünyanın kapasitesi konusundaki düşüncem.
***
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
sizden alıntı yaptığım kısımdaki son cümleyi tekrar alıntılamak istiyorum. Çünkü bu kısım henüz açıklığa kavuşmadı.
"Bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor."
Ricamı yenileyerek sormak istiyorum. Bu ifadenizi nasıl anlamalıyız?
Saygılarımla.
Gökhan Bey, öncelikle kendinizi bu kadar bilinçli ifade ettiğiniz için kutlarım. "Aklın yolu birdir" de ki kastım; yollar farklı olsada kavrama noktasında buluşulur.
YanıtlaSil"Dünya bu negatif enerjiden o kadar bıktı ki sallanıp duruyor." ifademe gelince; doğada her şey bir enerjinin, titreşimin sonucudur. Düşüncelerimizde bir tür enerji olarak doğada yayılmaktadır.Dünya'nın da bir ritmi ve bir enerjisi var.Biz insanların yaydığı aşırı negatif enerjiler bu ritmi bozabilmektedir. İşte ne yazık ki, gözle görmesekte pek çok frekansın içindeyiz. Keza beynimiz düşüncelerimize göre frekans yaymaktadırlar. Bunlar alfa, beta, gama, delta, tete ve zeta diye gider.. Dünya gama dalga boyu karakterdedir. Gergin, öfkeli,hırslı,mutsuz insanlar, gama dalga boyu yayarak bu gerilimi artırabilmektedir. Ayrıca bilimsel verilere bakılırsa, dünyanın "schumann rezonansının" bozulduğundan sözedilmektedir.Tabiki tek sebep insan mıdır? değildir. İnsan mikro planda etkilidir. Ancak makro plana da bağlıdır. Dolayısıyla her şeyin birbiriyle etkilişimi ve ilişkisi bulunmaktadır. Bu sorunuza daha detaylı bir şekilde Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı kitabında (say.179, 196) anlaşılacak şekilde yer vermiştim.
Saygılar..
Bu bir alıntı ise öncelikle nereden alıntılanmıştır ve ne kadarı kapsamaktadır. Bu kısımlarda bir üslup değişimi okuyucuya yansısa da tam olarak alıntılanan metin seçilememektedir. Bir olasılık syf.190'a giderken başka bir olasılık syf.182'ye gidiyor, başka bir olasılık syf.179 'a giderken olasılıklar dünyasını maksimize etmeye yönelik bir varsayım ile kitabınızın buraya kadar olan kısmının tamamı da alıntı olabilir denilebilir veya bundan önceki ilk alıntıya kadar geri gidilebilir. Bu durum hem bilimsellikten olabildiğince uzaklık sağlarken (Bu güne kadar okuduğum hiç bir kitapta -Romanlar da dahil- "alıntıdır" diyerek alıntı yapıldığını görmedim.) alabildiğine de belirsizlik yaratarak güven ve samimiyeti yıpratan bir durum oluşturuyor.
YanıtlaSilTekrar herşeyin olasılıkla olduğu ve birbirini etkiledi kısmına gelecek olursak; yine bilimsel bakışın önemine gelmiş oluruz. Bilinmez gözüken alanlarda varsayımlar yapabiliriz ama bunları sınamamız gerekir. Bazı olayların nedenleri/işleyişleri/oluşları henüz bilim açısından tam tahmin edilebilir olmasada. Ona etki eden unsurları bilebiliyoruz. Mesela sigara dumanının kaotik hareketi, Türbülans gibi çok kolay karşılaşabileceğimiz örnekleri verebiliriz. Bazen nedenini , bazen işleyişini, sanırım daha az olarak da sonuçlarını bilemeyebiliyoruz.
Sicim Teorisi'den hareketle titreşim halinde bir evren, bir birine neredeyse her halde etki edebilen maddeler(Kuantum Teorisinden) şeklinde bir evren düşüncesinden öyle çıkarımlar yapılmıtır ki bu düşünceler pek çok temsilci ve savunucu bulan bir "din" haline gelmiştir adeta. Hollywood'da 'Kuantum Dini' diye adlandırabileceğim pek çok film/dizi de bu 'Felsefeyi/Dini' dessteklemektedir. Gözlemcinin gözlemlenen deneye etki ettiği söyleminden (Kuantum Teorisi) hareketle bir çeşit "karma" oluşturulmuş durumda. Öyle ki bu konuya ilişkin belgesel şeklinde yapımlar mevcut ve bu belgeseldeki bilim insanlarının söylemleri belli noktalardan kesilerek kendi felsefelerine uygun hale getirilmekte. Mesela denilebiliyor ki çiçek bile besleyecek olsanız pozitif olunuz, seviniz; bu çiçeğin daha sağlıklı olmasını sağlıyor.
Sizin söyleminizdeki ifadeleri de düşünecek olursak. Öncelikle depremin sebebine ilişkin NET bir bilgi mevcuttur. Kabaca; Tektonik Levhaların hareketlerinden dolayı oluştuğu söylenebilir. Hatta sizin söyleminize ters olacak bir şekilde (Siz de tamamen insan demediniz ama etkileyebiliyor["bu gerilimi artırabilmektedir"] dediniz.) insanlar olmasaydı da Dünya üzerinde depremler olacaktı diyebiliriz.
http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/Personel/comoglu/depremnedir/index.htm#KONU2
Aynı bilgi Kamuda da tercih edilmiştir.
http://www.deprem.gov.tr/sarbis/Deprem/DepremNedir.aspx
Dikkat edilecek olursa insan beyninde gerçekleşen düşüncelerin sonucu beyin dalgalarının oluştuğu görülebilir. Burada yanılsama, bu dalgaların diğer dalgalarla benzer olup yayıldıkları konusudur. Aslında benzer bir durum çokça karşılaşılan Biyo-Enerji konusunda da vardır. Hücrelerin, vücudun, insanın bir enerji üretmesi söz konusu olmakta ancak bu çok kücük bir enerjidir, tıpkı beyin dalgalarının şiddetsizliği gibi. Kaldı ki bu dalga ve enerjileri bir takım kriterlere göre pozitif-negatif olarak sınıflayıp belli etkilerin oluştuğu söylemi (Mesela Deprem!) bilimsel bir tabanda değildir. İstediğimiz kadar "öfkeli" olalım ne bir deprem oluşturabiliriz ne de bir deprem engelleyebiliriz. (Aksi bir idda yok herhalde. Kişi sayısının arttırılması da aynı sonucu doğuracaktır.)
YanıtlaSilKitabınızdaki işaret ettiğiniz sayfalarda sanırım çokça açıklamaya muhtaç yer var. Ancak bu sayfalar içerisinde en çok dikkat çekenlerden olarak ; "1.gün: 21 Aralık 2012'de..." şeklinde devam eden 'kehanet' olarak nitelendirdiğim 'belirsiz alıntı' kısmında acaba "2.gün", '22 Aralık 2012' ve benzer şeklinde devam edip "6.gün", '26 Aralık 2012' şeklinde mi anlaşılmalıdır ? Daha net olarak 'Ben', 'Siz' yada 'Başkaları' veya 'Bizler'(Aslında ifade "Tüm canlıların" şeklinde) 26 Aralık 2012 günü ve/veya bitimindeki 27 Aralık 2012 günü "Psişik Yeteneklerimiz" mi "ortaya çıkacak"tır? "Foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculukları" mı söz konusu olacaktır?
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
Bu ifadeleri nasıl anlamamız gerekir?
Saygılarımla.
Gökhan Bey,yazdıklarıma katılmayabilirsiniz. Bu sizin en doğal hakkınızdır.Üç gün karanlıkla ilgili metinler Tora'da da yazmaktadır. Tabi siz yine kanıt istiyeceksiniz. Biraz etrafınızda olup bitenlere baktığınız da bu kaotik durumu görerebileceksiniz.Güneş sistemimizin bir foton kuşagından geçişi doğrudur. Dünyanın kalp atışının arttığı da doğrudur.Gereken kaynaklar ve bilimsel açıklamalarda ki isimler yazılmaktadır.
YanıtlaSilŞimdi ben size bir soru sormak istiyorum; dört buçuk milyon yıl önce daha insanımsı bir canlı dünyada yok iken şimdi var, bunu açıklayabilirmisiniz?.İleride bugün kü insanın yeryüzünde var olacağını kanıtlayabilirmisiniz?
Makro plan ve micro plan ilişkilendirilmediği müddetce, asla bütünün kavranamayacağı kesindir.
Ayrıca sorularınıza buradan cevap vermem demek, bir çok dökümanı yazmam gerektiği anlamına gelir bu da mümkün görünmüyor.
Önceki yazımın giriş kısmı silinmiş yada hasar görmüş öncelikle onu ekleyeyim. Aşağıya "***" arasında ekleyeceğim kısım; 'Bu bir alıntı ise öncelikle...' şeklindeki ifademin öncesinde düşünülmeli.
YanıtlaSil***
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
Hemen 2 teşekkürü belirtmeliyim. Birincisi; yazmaya devam ettiğiniz/cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım söylediğiniz kadar başarılı olabilmişimdir kendimi ifade etmede. Bu bağlamda nazik iltifatınıza teşekkür ederim.
Daha önceleri sıkça kullandığım bir söz vardı. Diyordum ki; 'Her şey her şeyi etkiler.' Kulağa hoş gelen bir söylem ve matematik olarak da doğru. Ancak ve ancak en önemli husus şudur ; 'Ne kadar?' İşte bu soruş şekliyle, herşeyin hesaba dahil edilmesi gerektiğini ama onun da bir parametre katsayısı ile ilişkilendirilip formül sonucuna etki etmesi gerekliliği olduğunu daha da özümsedim. Bu yaklaşım ile bazı parametreler "Epsilon" kalabilmekte. O halde bu derece etkili/etkisiz önermeler ancak bir çözümsüz belirsizliği geçmede işe yarıyorlarsa kullanılmalılar/kullanılabilirler.
Örnek, olguyu anlamada yardımcılardandır ve bizim eski söylem ile "teşbihte hata olmaz" diyerek bir örnek verelim. Bir kişi varsayalım ki bu kişi bize gelip 'Ben görünmez olabiliyorum. Ancak kimse beni göremediğinde.' derse. Bu; ispatını imkansız kılıp, tersinin de söylenememesini oluşturmak gibi olabilir. Ama böylesi bir durumun bilimselliğinden bahsetmek mümkün müdür? Septik bir bakışla 'delilin yokluğundan yokluğun delili çıkarılmaz' denilebilse de. Yeterince felsefe ve mantık çalışıldığında bu durumun aslında bir "Safsata" olduğu söylenebilir. (Türkiye'de espiri konusu yapılmış bir 'Safsata' yı da örnek vererek daha net anlaşılmayı umuyorum. ["Gerçek acıdır. Biber de acıdır. O halde ; Gerçek biberdir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Safsata ]
Başka bir yanılgı ise neden sonuç bağlarındaki yanlışlıktan ileri gelir. Yanılsamalar ve psikolojik etkenler birleşip gerçekmiş gibi gözüken sonucu da oluşturabilirler. Mesela başımız ağrıdığında aldığımız bir ağrı kesici ilaç gerçekte hemen etki etmeyecektir. (Ağızdan alınan basit bir draje haptır kastım.) Ancak kişi ilaç aldığı için daha iyi hissetmeye daha ilacı yuttuğu ilk saniye de de başlayabilir. Bu durumda ilacın iyileştirici etkisi yoktur diyemeyiz ancak daha o etkiler ortaya çıkmadan kişi kendisini başka bir iyi hissedebilir.
Metodoloji üzerine söylememiz gereken şeylerden biri de bilginin kaynaklandırılması konusudur. Yanıt olarak göstermiş olduğunuz sayfalar, benim kitabınızın epeyce eleştirdiğim bir kısmına da denk geliyor. Bu kısımda örneğine daha çok internet sitelerinde rastladığımız bir 'garip' alıntılama biçimi var. Söz konusu kitabınızda syf.196 'da "(Alıntıdır)" şeklinde koyu yazılan bir yazı var.
***
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
YanıtlaSilİkinci yazımın ikinci paragrafında da belirttiğim gibi 'kimse kimsenin söylemini kabul etmek zorunda değil. Ancak renk gibi tercih unsurları yerine bilgiden bahsediyorsak eğer bilimselliğin gereklerine daha fazla dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
6 gün üzerine yazıların "Tora'da da" var olduğu söyleminize ilişkin bir kaç şey söylemek isterim. Öncelikle Torah/Tora yani Türkiye'de yaygın bilinen ismi ile Tevrat diyelim. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Tevrat
http://en.wikipedia.org/wiki/Torah ) Zira maksadımız anlaşılmak. İsim vermeksizin "(Alıntıdır) şeklinde alıntı yapmanız; (daha önce bilimselliğe ve araştırmacılığa uygun olmadığını belirtmiştim.) ilk başta Kur'an'ı düşündürtür. Nedeni ise kitabınız; "Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı"'dır. Bu durum Kur'an 'a 'ek' gibi anlaşılabilir. Öyle olmadığını söylesek bile bu sefer (Alıntıdır) ifadesine kadar olan yerdeki tarihler, isimler (mesela NASA, 21 Aralık 2012 vb.) de mi Tora'da/Tevrat'ta vardır?
Buradan hareketle kitabınızın arka kapağındaki tanıtım yazısını yazan Sn. Evren Bayramlı'nın ilk cümlesini alıntılamak isterim. "Elinizdeki bu kitap; Kur'an'ı, bizzat Kur'an'ın kendi ayetleriyle açıklayan bir yorumdur.Bu yorum; uzun yıllar süren bir birikimle ve hiçbir 'izm'in penceresinden bakılmadan, ön yargıdan uzak, Yaratıcı/Yaradan'ın bize verdiği akıl ve ilim ışında kaleme alınmıştır." Bu ifadelerin kitapta yerini bulmadığını görebiliyoruz. Kur'an'ı Kur'an'ın kendi ayetleriyle açıklamak Kur'an Mealleri/Çevirileri/Tercümeleri içerisinde en yüksek itibar görenlerden olduğu için kitabınızın da böyle olduğu söylenmiş zannederim. Böyle söylüyorum çünkü kitabınız içerisinde -sırası önemsiz olarak- Zen, Mitoloji, Tevrat, Spritualizm, Maya Dili , Şamanizm gibi listesini oluşturmadığım pek çok farklı "alan" ile açıklıyorsunuz. Bu durumda ; kapak yazısını yazan kişi mi kitabınızı okumadı, siz mi kapak yazısını okumadınız veya ben mi okuduklarımı yanlış anlamlandırıyorum?
Tekrar ifadenize dönecek olursak ("Tora'da da") ifadeniz başka kitapta/larda da olduğunu gerektiriyor. Bu sebeple hangi kitap olduğunu öğrenmek için internette bir arama yaptığımda daha da fazla kehanet içeren ifadeleri buluyoruz. Hepsinin de ortak nokta olarak -özetle- Maya Takvimi, Schumann Rezonansı, Beyin dalgaları vb diye gidiyor. Ondan sonraki kehanetsel çıkarımlar ise varsayımların bilgisini de çok aşar şekilde devam ediyor.
Şimdi daha önce belirttiğim gibi (metodoloji konusu) İyonosfer'in varlığı(http://tr.wikipedia.org/wiki/Atmosferin_katmanları#.C4.B0yonosfer), Schumann Rezonansı'nın olması(http://tr.wikipedia.org/wiki/Schumann_rezonansı
http://en.wikipedia.org/wiki/Schumann_resonances), insanların belli hallerdeki beyin dallarının belli dalga seviyeleri ile elektriksel yöntemle ölcülmesi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Elektroensefalografi) mevcut olabilir. Ancak bunların işleyişinin nası olduğundan hareketle çıkarımlarımızın ne olacağı önemli bir konudur.
İyonesfer içerisinde 7 katman halinde bulunup bize en yakın olanın saniyedeki deviri Schumann Rezonansı'dır deniyor. Bu iletişimde kullanıldığı gibi denizcilikte de kullanılıyor zira magnetik kuzey hesaplara giriyor. Bunun arttığına ilişkin güvenilir bir bilimsel kaynak bulamadım. (Ben bulamamış da olabilirim tabii.) Arttığı söylenen yerlerde ise verilere ulaşma gibi bir imkan söz konusu değil. Yukarıda sözünü ettiğim başka kitaplarda (Tora/Tevrat dışında da var diye aradıklarımı kastediyorum.) 12 Hz 'e varıldığı da söylenmekte. Ve... 13 Hz olunca da 'işte o büyük gün' denmekte. Bunun için de tabii ki o tarih var "21 Aralık 2012" 13 Hz Beta Dalgasının "Uyanma" manasına geleceğinden hareketle 'İnsanlık Uyanacak'.
Şimdi yanılsamalara gelelim. Daha önceki yine söylemimde olduğu gibi beyin dalgalarıın yayımı söz konusu değildir ve bu tip bir aktivite ile hangi tipte olursa olsun deprem yaratamazsınız! Schumann Rezonansı\'nda öğrenebildiğim kadarı ile depremlerde arızi/kısmi/kısa süreli ivmelenmeler olabilmektedir. Bunlar geçicidir ve NASA tarafından da takip edilebilmektedir. (Depremlerdeki anomaliler; http://adsabs.harvard.edu/abs/2005AnGeo..23.1335H
YanıtlaSil,SR (Schumann Resonances) http://ntrs.nasa.gov/archive/nasa/casi.ntrs.nasa.gov/20120008699_2012008304.pdf
, http://ntrs.nasa.gov/archive/nasa/casi.ntrs.nasa.gov/20120000051_2011023798.pdf)
bu ilgili yeni raporlarda da 7,8 Hz \'in değişimi söz konusu değil. (Belki de ben görememişimdir.)
Bunların olduğunu bile varsayacak olsak; bir organizma olarak insan bu beyin dalgasını üretmektedir. Yani Beyin dalgaları birer sonuçtur. (Söz konusu frekansları farklı şekillerde sınıflarayarak bigisayarda dinleme imkanını veren bir takım programlar da var. Siz uyurken istediğiniz frekansı seçebiliyorsunuz. Eğlenceli bir şey. Ancak sadece eğlenceli. Yıllar önce kullanmışlığım da vardır.) Bilim insanın elektriksel yöntemle ölçülebilen bu beyin dalgalarını yazılımcı mantığıyla yeni veriler yazmak için değil mevcutları okumak için kullanır. (diğer kısım bilimkurgu olur; http://www.imdb.com/title/tt1375666/ ) Şöyleki kısmi veya değil felçli hastaların hayatlarının kolaylaştırılabilmesi için düşündükleri/yapmak istedikleri basit eylemleri yapabilmelerini sağlamak amaçtır. Müzikte Akustik Rezonans vardır. Telli enstrumanlarda bir teldeki bir nota eçık tellerdeki aynı notayı (frekansı) da titreştirir bu da müzikte bir zenginlik sağlar. Ancak dikkat ediniz tel teli titreştirir. Aksi halde şunu söyleyebiliriz ki herhangi bir tarih beklemeye kalmaksızın. Kendimize kaç Hz \'lik manyetik etki gerekiyorsa uygulayalım ve Artık Uyanalım! İyonosfer Dünya\'yı sarıyor ve herkese etkisi var denilse de her şeyi iyonosferden beklemeyebiliriz. Kişisel \'aydınlanlamızı\' bu şekilde de yapabiliriz belki de!
Gelelim "Tabi siz yine kanıt istiyeceksiniz" kısmına. Hemen sizden bir alıntı ile yanıt vermek istiyorum.
YanıtlaSil"Eğer Kur'an'ı Kerim'de yazılanları düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan, akla dayandırmadan; her kelimesi Tanrı buyruğu olarak düşünüp ele alırsak: İnsanı dipsiz bir uçuruma götüren sapmaya yönlendirmesi kaçınılmaz olabilir." Kur'an-ı Kerim'in Apocrypha'sı-syf.127
Sn. Nimet Erenler Gülkökü,
Siz bu sorulama , akla dayandırma ve benzerlerini Kur'an'a uygulayacaksınız ve yapılmamasının yanlışlıklarına işaret edeceksiniz de ben veya başka biri mi sizin yazdıklarınıza bunları uygulamayacak ?
Kitabınızı okuyup okumadığı bile belli olmayan bir sunucunun (Önceki Kocaeli Tv'deki katıldığınız programda bu durum tespit edilebilir.) sizin söylemlerinizi her seferinde onaylaması mıdır esas olan? Pek radyo dinleyicisi değilim ama yıllar önce Pazar günleri sabah dinlemeyi sevdiğim "gitarissimo" diye bir program vardı. Bu radyonun sloganı "Kâinatın Tüm Seslerine, Renklerine ve Titreşimlerine Açık" şeklindeydi. Güzel bir slogan açıkcası ben de pek çok farklı fikri dinlemeye, onları anlamaya, onlardandan bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Ancak "Neden" diye sormak durumundayız. Bilginin ortaya çıkabilmesi için bu gerekli.
Burada bir yanılsama ihtimaline dikkat çekmek isterim. Sizin doğruyu söylemeniz ile sizin söylediklerinizin doğru olması arasında bir fark vardır. Ben ikinci durumu sorguluyorum. Zira ilkini pek çok kişiye peşinen bir imkan olarak veririm. Sonra onlar; onu, ya harcarlar ya da biriktirirler.
Bana soru yöneltmeniz beni şaşırttı aslında. Madem ki sordunuz bu noktadan da biraz bahsedelim. 4,5 milyon yıl ile İnsana işaret ediyorsunuz ve bunun nasıl var olduğunu ve önümüzdeki zaman diliminde var olup olamayacağını soruyorsunuz. Kendimin bir 'an' sonra var olabileceğime garanti veremyeceğim gibi fantastik bir olasılık ile dünyadaki tüm insanlar ve/veya tüm canlılar aynı anda ölebilirler. Ancak bu olasılık çok daha önceleri söylediğim gibi epsilon ayarında bir durum. Sadece 4,5 milyon yıl öncesi değil 3,5 milyar yıl öncesi de 13,7 milyar yıl öncesi de mucize sayılabilir. Bilim bize şu anda Big-Bang ve evrim teorisini sunabiliyor. Bunların dışındakiler ise İNANÇ olarak kalıyor. ("Uçan Spagetti Canavarı" da bir inanç oluyor.) (Güzel hazırlanmış bir big-bang'den günümüze sunumu ; http://www.johnkyrk.com/evolution.tr.swf ) Ampulün icadından bu yana ne kadar hızlı yol aldığımız düşünülünce bu baş döndürücü hızın bizi nerelere götürebileceğini tahmin etmek oldukça güç.
Orta-Okul sonları lise başlarında zihin açıcı olarak Isaac Asımov okurdum. (gerçekten bir ufuk vermiştir.) İnsanlığın başına gelebilecek felaketleri sıraladığı bir kitabı sanırım "İnsanlığın Geleceği" idi. Pek çok olasılığı değperlendirdiği kitabında fantastik diyebileceğim olasılıklara da yer vermişti. (Mesela Güneşin merkezinde küçük bir karadeliğin olması ve bunun zamanla büyümesi vs,vb.) Özetle görebildiğimiz big-bang'den günümüze sadece insanlığın değil tüm canlıların başına pek çok felaket gelmiştir. Bunlar sanırım tarih boyunca 7 büyük ölüm (sayıdan emin olamadım ama ...) gerçekleşmişdir. İnsan bunların her birinden kurtulmayı başarmıştır.(buzul çağı bile imkansız gibi gözükse de yada yeni doğan bir çocuğun hayatta kalımı) Bu alanda söylenebilecek neredeyse her söz zamanla manasız olup bugünden kehanet olacaktır. Ancak öyle gözüküyor ki galaktik bir ölüme kadar (Ay'ın Dünya'ya düşmesi, Dünya'nın güneşe düşmesi, büzülen evren vb.) İnsanlık öyle yada böyle bir yolunu bulup hayatta kalacak gibi. En yakın galaksinin uzaklığı, ışık hızının bağlayıcılığı düşünülünce durum bu gibi duruyor.
Son paragrafınızdan cevap vermenin mümkünlüğünü imkansız kılan şeyler olduğu söyleminiz anlaşılıyor. Acaba size soru soran ben kendi anlayışımı da ekleyerek gereğinden uzun mu yazdım diye düşünmeden edemiyorum. Belki de blog değil web sayfası daha uygundur...
Saygılarımla.
Sayin Nimet Hanim,
YanıtlaSilYurt disinda bulundugumuzdan ve bu sebeple kitabinizi temin etme problemimiz oldugundan dolayi kitabinizi e-book olarak satin alma imkanimiz var midir diye sormak istemistim. Eger boyle bir imkan varsa nereden, ne sekilde temin edecegimiz konusunda bilgi verirseniz cok sevinirim. Saygilarimla,
Alper Kaan Gulkoku
gulkoku@gmail.com
Merhaba Kaan Bey, "İnsanlığın Apocrypha'sı" ve "Kur'an-ı Kerimizn Apocrypha'sı" adlı iki eserini de
YanıtlaSilhttp://www.dr.com.tr/Kitap/Insanligin-Apocryphasi/Nimet-Erenler-Gulkoku/Hobi/Parapsikoloji/urunno=0000000410993
http://www.idefix.com/kitap/insanligin-apocryphasi-nimet-erenler-gulkoku/tanim.asp?sid=E18ZSIVL10K4PKM6WLLU
http://www.kitapyurdu.eu/kitap/573167/kuranikeriminapocryphasikuranadairbirtalikat.htm
http://www.hermeskitap.com/catalog/product_info.php?products_id=66841&osCsid=55441f87d7b0400f39e78ae15d76fd1b
Kaan Bey ayrıca kitapın isimlerini tek tek arama motoruna yazdığınızda başka satış noktalarına ulaşabilirsiniz.. Selamlar..