Yaa, işte
böyle hayat… Hiç bitmeyecek sanırsın, boş kullanırsın, hor kullanırsın, hoyrat
kullanırsın; derken ömür gelir ve geçer.. Bazen de kabına sığmaz bir coşkuyla
yaşama anlam katmak, hep bir şeyler üretmek, keşfetmek, fark etmek, anlamak,
anlatmak, paylaşmak istersin.
Yapamadıkların ve yapmak istediklerin
seninledir. Yaptıkların ise artık senin dışında ve her yerdedir, çünkü artık o
olmuş, senden çıkmış ve senin dışına taşmıştır…
Son günlerde
ardı ardına, başta Yaşar Kemal, Müzeyyen Senar, Erol Büyükburç, Kayahan gibi
yazar ve sanatçıların her biri kendi alanlarında icra ettikleri sanatlarını
geride bırakarak aramızdan ayrıldılar. Sesleri, sözleri, duyguları, birikimleri
kimilerinde yazı üzerinden dile geldi, kimilerinde ise sesin tınısında ruh
buldu.
Her birimizin
hayatı nasıl da birbirine bağlı değil mi? Beraber yiyip içmemiş, aynı yerlerde
yaşamamış olabiliriz, fakat dünya evinde büyük bir aile olduğumuzu düşünmekten
de kendimi alamıyorum. Nasıl, ne zaman, nerede bir bağ kurduğumuzun farkında
bile olmadan bağlanıyoruz birbirimize. Beklemediğimiz, hazır olmadığımız bir
anda kayıp gittiğinde boşluğa düşüveriyoruz. Artık o yok diyoruz, sanki biz hep
var olacakmışız gibi!
Yaşamımıza
duygu dünyası üzerinden giren insanları unutamıyoruz. Onlardan geriye kalan
anlar canlanıveriyor zihnimizde. Öyle ki, belki de o ana kadar hiç fark
etmediğimiz biçimde. Onlarla kendimizi özdeşleştiriyoruz. Belki de bizim
kelimelere dökemediğimiz duygularımıza tercüman oldukları için onları
önemsiyoruz. Bazen de onları önemseyerek kendimizi önemsemeyi duyumsuyoruz.
Onlarla hayatın anlamını bulmaya koyuluyoruz. Bir ışık, bir yol arıyoruz. Derinlerde
bir yerlerde keşfedemediğimiz yeteneklerimizi onlar üzerinden tamamlama
ihtiyacı duyuyoruz belki de..
Elbette bunları
önemsemek, feyiz almak oldukça insanî bir yöndür. Ancak her çiçek gibi her
insanın da farklı yönleri olduğunu, farklı açabildiğini, farklı bir deseni
olduğunu ve farklı koktuğunu unutmamak gerekir. Aslında biz onları var ederken
onlar da bizimle var oluyorlar. Böylece bir bağ kuruyor, bağlanıyoruz. Bu çeşitlilik
bizim gerçek hazinemizdir. Bu hazine çok mütevazı bir yaşamda da anlam bulabilir.
Hatta bazen mütevazı yaşamlar büyük bir zenginlik de olabilir.
Yaşamın
dualite gerçekliği her yerde ve her şeyde yer almaktadır: Birileri yazar
birileri okur; birileri söylerken birileri dinler; birileri düşünürken birileri
düşündürür; birileri hata yaparken birileri bu hatalardan ders alır; birileri
gülerken birileri ağlar… Böylelikle varlığın kıymeti yoklukta, iyiliğin
güzelliği de kötülükte anlam bulur. Yaşam her yönüyle doğar, büyür, olgunlaşır
gelişir, çeşitlilik kazanır.
Hayat yalnızca
ne yediğin, ne içtiğin, neyi giydiğin değildir. Hayat; neyi yaptığın, neyi
yapamadığını sorgulamak, neden yaptığın ve yapamadığını anlama çabasıdır. Belki
de hayat bir araçtır ve aslolan yaşama anlam katma eylemidir. Başta kendimiz
için ne düşündük, neyi gerçekleştirdik sorusuna verebildiğimiz cevabı
bilmektir. Bu anlamda Kayahan; hayattan ne beklediğini, neyi yaptığını ve yapabildiğini
kanıtlayarak hayata anlam yüklemiş biri olarak aramızdan ayrılmayı başarmış bir
sanatçıdır. Yaşamın tüm güçlüklerine göğüs gererek onlardan ilham almış, bunu
bestelerine taşımış, mücadelenin ve kendine inanmanın ne demek olduğuna
yaşayarak örnek olmuş bir sanatçıdır. Bir Yaşar Kemal, romanlarında, hayatı
anlama çabasını kanıtlamış ve geride bıraktıklarıyla kendisini gerçekleştirmiş
bir yazar olarak yaşama veda etmiş biridir. Onların hayatları bizim
hayatlarımıza ses olmuş, söz olmuş, bizde anlam bulmuş ve bu birliktelik
yaşanmış, paylaşılmıştır.
Son kez
dinleyicisiyle buluşarak, bilinçli bir veda ayrıcalığını yaşayan Kayahan’a
rahmet, tüm sevenlerine başsağlığı dilerim.
Eğer insan
kendini bilmişse ölümü hak etmiştir.
Hayatı
anlamak ve kendini gerçekleştirebilmek dileklerimle.
Yazar Nimet Erenler Gülkökü 4.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder