4 Nisan 2015 Cumartesi

YAA! İŞTE BÖYLE HAYAT…




Yaa, işte böyle hayat… Hiç bitmeyecek sanırsın, boş kullanırsın, hor kullanırsın, hoyrat kullanırsın; derken ömür gelir ve geçer.. Bazen de kabına sığmaz bir coşkuyla yaşama anlam katmak, hep bir şeyler üretmek, keşfetmek, fark etmek, anlamak, anlatmak, paylaşmak istersin.

Yapamadıkların ve yapmak istediklerin seninledir. Yaptıkların ise artık senin dışında ve her yerdedir, çünkü artık o olmuş, senden çıkmış ve senin dışına taşmıştır…

Son günlerde ardı ardına, başta Yaşar Kemal, Müzeyyen Senar, Erol Büyükburç, Kayahan gibi yazar ve sanatçıların her biri kendi alanlarında icra ettikleri sanatlarını geride bırakarak aramızdan ayrıldılar. Sesleri, sözleri, duyguları, birikimleri kimilerinde yazı üzerinden dile geldi, kimilerinde ise sesin tınısında ruh buldu.

Her birimizin hayatı nasıl da birbirine bağlı değil mi? Beraber yiyip içmemiş, aynı yerlerde yaşamamış olabiliriz, fakat dünya evinde büyük bir aile olduğumuzu düşünmekten de kendimi alamıyorum. Nasıl, ne zaman, nerede bir bağ kurduğumuzun farkında bile olmadan bağlanıyoruz birbirimize. Beklemediğimiz, hazır olmadığımız bir anda kayıp gittiğinde boşluğa düşüveriyoruz. Artık o yok diyoruz, sanki biz hep var olacakmışız gibi!

Yaşamımıza duygu dünyası üzerinden giren insanları unutamıyoruz. Onlardan geriye kalan anlar canlanıveriyor zihnimizde. Öyle ki, belki de o ana kadar hiç fark etmediğimiz biçimde. Onlarla kendimizi özdeşleştiriyoruz. Belki de bizim kelimelere dökemediğimiz duygularımıza tercüman oldukları için onları önemsiyoruz. Bazen de onları önemseyerek kendimizi önemsemeyi duyumsuyoruz. Onlarla hayatın anlamını bulmaya koyuluyoruz. Bir ışık, bir yol arıyoruz. Derinlerde bir yerlerde keşfedemediğimiz yeteneklerimizi onlar üzerinden tamamlama ihtiyacı duyuyoruz belki de..

Elbette bunları önemsemek, feyiz almak oldukça insanî bir yöndür. Ancak her çiçek gibi her insanın da farklı yönleri olduğunu, farklı açabildiğini, farklı bir deseni olduğunu ve farklı koktuğunu unutmamak gerekir. Aslında biz onları var ederken onlar da bizimle var oluyorlar. Böylece bir bağ kuruyor, bağlanıyoruz. Bu çeşitlilik bizim gerçek hazinemizdir. Bu hazine çok mütevazı bir yaşamda da anlam bulabilir. Hatta bazen mütevazı yaşamlar büyük bir zenginlik de olabilir.

Yaşamın dualite gerçekliği her yerde ve her şeyde yer almaktadır: Birileri yazar birileri okur; birileri söylerken birileri dinler; birileri düşünürken birileri düşündürür; birileri hata yaparken birileri bu hatalardan ders alır; birileri gülerken birileri ağlar… Böylelikle varlığın kıymeti yoklukta, iyiliğin güzelliği de kötülükte anlam bulur. Yaşam her yönüyle doğar, büyür, olgunlaşır gelişir, çeşitlilik kazanır.

Hayat yalnızca ne yediğin, ne içtiğin, neyi giydiğin değildir. Hayat; neyi yaptığın, neyi yapamadığını sorgulamak, neden yaptığın ve yapamadığını anlama çabasıdır. Belki de hayat bir araçtır ve aslolan yaşama anlam katma eylemidir. Başta kendimiz için ne düşündük, neyi gerçekleştirdik sorusuna verebildiğimiz cevabı bilmektir. Bu anlamda Kayahan; hayattan ne beklediğini, neyi yaptığını ve yapabildiğini kanıtlayarak hayata anlam yüklemiş biri olarak aramızdan ayrılmayı başarmış bir sanatçıdır. Yaşamın tüm güçlüklerine göğüs gererek onlardan ilham almış, bunu bestelerine taşımış, mücadelenin ve kendine inanmanın ne demek olduğuna yaşayarak örnek olmuş bir sanatçıdır. Bir Yaşar Kemal, romanlarında, hayatı anlama çabasını kanıtlamış ve geride bıraktıklarıyla kendisini gerçekleştirmiş bir yazar olarak yaşama veda etmiş biridir. Onların hayatları bizim hayatlarımıza ses olmuş, söz olmuş, bizde anlam bulmuş ve bu birliktelik yaşanmış, paylaşılmıştır.

Son kez dinleyicisiyle buluşarak, bilinçli bir veda ayrıcalığını yaşayan Kayahan’a rahmet, tüm sevenlerine başsağlığı dilerim.

Eğer insan kendini bilmişse ölümü hak etmiştir.
Hayatı anlamak ve kendini gerçekleştirebilmek dileklerimle.

Yazar Nimet Erenler Gülkökü                                                                4.04.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder