'Rüyaları önemseyin'
Araştırmacı bir yazar olan Nimet Erenler Gülkökü “Bilinçteki Sıçmalar” adlı üçüncü kitabında rüyaların önemin altını çizerek, rüyaların, zihinsel gerçekliğimizin yansımaları olduğunu, günlük yaşamımızda sergileyebildiğimiz ya da sergileyemediğimiz, farkında olduğumuz ya da olmadığımız hemen her “duyu kökenli duygu” ve “sezgi temelli duygunun”, zihindeki yansımaları olarak açıklıyor.
“RÜYALAR BİZE, AŞAĞI DÜNYADAN VE YUKARI DÜNYADAN MESAJ GETİRİRLER!”
Bilincimizin hangi aşamada olduğunu gösteren ve bize, bizden haber getiren en önemli rehberimizdir. Tabii, bir dili çözebilmek için o dili iyi bilmek gerekir. Bu nedenle hangi aşamada olduğumuzu görmezden gelsek de onlar bize nerede olduğumuzu tarafsızca anlatırlar. Rüyalar; geleceğe dönük olayları, geçmişe dönük anıları, körüklenen fantezileri, doğaüstü olayları, telepatik vizyonları, haber alma ve haber verme eylemlerini gerçekleştirdiğimiz zihinsel bir boyuttur. Ve duygularımızın düşünce üzerinden fotoğraflara dönüşmesidir.
Bilinç ile rüyalar arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirten yazar Nimet Erenler Gülkökü bilinci, iç ve dış uyaranlar eşliğinde, olup biteni anlama, kavrama ve bilme yetisi olarak açıklıyor. “Bu yetinin her insanda bulunduğunu, ancak bu yetiyi kullanma biçimi yine kişinin kendi algı, idrak ve yeteneğiyle sınırlı olduğunu belirtiyor. Bilincin gelişiminde en önemli faktörlerden biri de çevre koşullarıdır. Her birey doğduğu aile yapısı, toplum, kültür, inançlar gibi bir takım dış faktörlerle şekil alır. Aslında insan bilinci doğrudan bu koşullardan olumlu ya da olumsuz etkilenmektedir.”
Bilincimizin hangi aşamada olduğunu gösteren ve bize, bizden haber getiren en önemli rehberimizdir. Tabii, bir dili çözebilmek için o dili iyi bilmek gerekir. Bu nedenle hangi aşamada olduğumuzu görmezden gelsek de onlar bize nerede olduğumuzu tarafsızca anlatırlar. Rüyalar; geleceğe dönük olayları, geçmişe dönük anıları, körüklenen fantezileri, doğaüstü olayları, telepatik vizyonları, haber alma ve haber verme eylemlerini gerçekleştirdiğimiz zihinsel bir boyuttur. Ve duygularımızın düşünce üzerinden fotoğraflara dönüşmesidir.
Bilinç ile rüyalar arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirten yazar Nimet Erenler Gülkökü bilinci, iç ve dış uyaranlar eşliğinde, olup biteni anlama, kavrama ve bilme yetisi olarak açıklıyor. “Bu yetinin her insanda bulunduğunu, ancak bu yetiyi kullanma biçimi yine kişinin kendi algı, idrak ve yeteneğiyle sınırlı olduğunu belirtiyor. Bilincin gelişiminde en önemli faktörlerden biri de çevre koşullarıdır. Her birey doğduğu aile yapısı, toplum, kültür, inançlar gibi bir takım dış faktörlerle şekil alır. Aslında insan bilinci doğrudan bu koşullardan olumlu ya da olumsuz etkilenmektedir.”
“İÇ DÜNYAMIZDA OLUP BİTEN HER ŞEYİ EN OBJEKTİF BİR BİÇİMDE BİZE GÖSTEREN RÜYALARIMIZDIR.”
Kaçtığımız, görmezden geldiğimiz hemen her şey hakkında bize bilgi taşıyan rüyalarımızdır. Rüyalarımız, bilinçaltına attığımız olguları, durumları, düşünceleri bize aynen iade eden bir aracı konumundadır. İşte bunlara bakarak, bilincimizin hangi düzeyde hareket ettiğini görmemiz mümkündür. Bu anlamda, rüyalar, bilincimizi yeniden yapılandırmamıza, düzenlememize olanak vermesi bakımından çok önemlidir. Bilinci bir bütün olarak ele alacak olursak, orada olup biten her şeyin gördüğümüz rüyalarla ne kadar ilişkili olduğunu fark edebiliriz. Mesela diyelim ki bir konu üzerine araştırmalar yapıyoruz. Ve birçok bilgi kaynağına ulaştık fakat bir türlü sonucu bağlayamıyoruz. Zihnimiz bu konuyla ilgili çözümleri bulma çabası içinde hareket ederken biz belki de günlük işlerimizle meşgulüz. Gece oldu ve uyuduk. Ama zihnimiz hala ulaşmak istediği sonuçla ilgilenmektedir. Çünkü bu komutu ona bir kere vermişizdir. O ne yapıp eder, gece gündüz çalışır ve başarmak ister. Burada altını çizmek istediğim şey; gece uykudayken zihin belli şartlanmaların dışına çıkar ve daha özgür düşünür. Dolayısıyla, siz bu sonuca gece rüyanızda ulaşabilirsiniz. Buna dair rüyanızı hatırlamasanız da bu bağlantı gün içinde herhangi bir şekilde size gelecektir. Bu konuda yaşanmış pek çok deneyim vardır. Bazı bilim adamlarının buluşlarını tam uykuya daldıklarında rüya yoluyla keşfettiklerini bilmekteyiz. Aslında, yaratıcı düşüncenin bir frekansı vardır. Düşüncenin, harmonik olduğu halde yaydığı bir türü vardır ki bu da delta frekansıdır. Uyku esnasında, rüyaların frekansı da deltadır. Şunun altını ısrarla çizmek gerekir ki burada bilincin düzeyi çok önemlidir. Çünkü bilme eylemi yoksa biliş gerçekleşmez. Yani bir şeyleri açığa çıkarmak için bilincimizin hareket etmesine ihtiyaç vardır. Ve kapıyı açacak anahtarlar bilginin kendisidir. Dolayısıyla gördüğümüz rüyaların içeriği bilincimizin bir yansımasıdır.
Rüya boyutu, bilincin derlediği dış verilerin içsel olanla irtibatının sağlıklı kurulmasının mekânıdır. Bir tür bekleme ve değerlendirme yeridir. Düşündüklerimizi, hissettiklerimizi bir kez daha düşünerek ve hissederek yapılandırmamıza olanak sağlayan bu boyut, aynı zamanda hayatımızı şekillendiren bir kaynaktır. Ruhun beslenebilmesi ve varlığını devam ettirmesi; sahip olduğu ruhsal bilgiyi beden üzerinden deneylemesi ve yine bu bilgileri biyolojik kodlara dönüştürmesi bu kaynağa bağlıdır. Yaratıcı ile oluşacak bağ bu kanal üzerinden gerçekleşir. Bu hem Ben’imizi, hem Kendimiz’i hem de Yaratıcı’yı tanıyacağımız doğal bir kaynaktır. Rüyaların en önemli yanı ise farkına varamadığımız düşünce dünyamızdaki karmaşayı kendine özgü bir dille anlatabiliyor olmasıdır. Bu durum, bizim kendimizi ve çevremizi anlayabilmemiz için çok önemli bir kaynaktır.
İLK ÇAĞLARDA RÜYALARIN GEÇMİŞ VE GELECEĞE AİT İŞARETLER VERDİĞİNE İNANILIRDI
Rüyalar, ilk çağlardan itibaren oldukça önemsenmiş ve hatta bu konuda uzmanlaşmış rüya yorumcularının olduğu bilinmektedir. Buna örnek olarak; İbrahim peygamberin soyundan gelen Yusuf’un hem kendi rüyalarını hem de Mısır Firavun’unun rüyalarını yorumladığını söyleyebiliriz. Özellikle geleceğe yönelik rüyaların doğru yorumlamış olması Yusuf’u bu konuda yetkin kılmıştır. Ülkemizde, Bergama’da bulunan Asklepios Tapınağında rüya yorumlarından sorumlu yetkin kimliklerden bahsedilir. Bu isimlerden en önemlisi Aristides’dir.
Yine eski kültürlerde rüyanın, geçmiş ve geleceğe ait işaretler verdiğine inanılırdı. Doğru bilginin; bu işaretlerin yorumlanmasıyla oluşacağı düşünülmekteydi.
RÜYALARIMIZA BAKARAK HAYATIMIZI DÜZENLEMEMİZ MÜMKÜNDÜR
Bir kişinin aynı ya da benzer rüyayı görüyor olması sıkça rastlanan bir durumdur. Şunu hemen söyleyebilirim ki bu tür rüyalar çözüm isteyen rüyalardır. Kişinin bilinçaltı sürekli o konuyu çözmek için gayret sarf etmektedir. Ve bu konudaki kararlılığını sürdürmektedir. Bu tür rüyalar, önemli rüyalar arasında yer almaktadır. Mesela gerçek yaşamdan bir örnek verecek olursam: Şu an elli yaşlarında olan bir tanıdığım yıllardır rüyalarında üniversiteye gittiğini görmektedir. Fakat rüyasında bir türlü hazırlanıp okuluna gidememektedir. Bu şekilde periyodik aralıklarla bu rüyayı gördüğünü anlatmaktadır. Yıllardır gördüğü bu rüya bu günlerde gerçeğe dönüşmüş ve üniversite öğrencisi olmuştur. Rüya sahibinin yaşam öyküsüyle bu rüya arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Yıllar önce üniversiteyi kazanmış olmasına rağmen ailesinin onu kız çocuğu olma sebebiyle göndermemesi yıllarca bu rüyayı görmesine neden olmuştur. Ama aynı zamanda rüya sahibinin yıllar sonra bu rüyanın üzerine giderek neden bu rüyayı hep gördüğünü sorgulamaya başlaması önemlidir. Yine bir gece rüyasında bir türlü gidemediği üniversiteye bu kez gittiğini görür. Ve o anda rüya sahibinin uyandığında rüyasını düşünürken aklına şu sorgulama gelir “acaba ben bu yaşımda üniversiteye gidemez miyim?” Hemen ardından konumunu, koşullarını, altyapısını gözden geçirir. Ve sonunda biraz motivasyon ve çabayla üniversiteye gidebileceğine karar verir. Gerçektende sınavlara hazırlanır ve tıpkı rüyasında gördüğü gibi üniversiteyi kazanır ve çok istediği bir bölümde eğitim fırsatı bulur. Bu rüyadan da anlaşıldığı gibi insanın bilinciyle rüyası iç içe geçmiştir. Rüya ve bilinç eşliğinde problem çözüme ulaşmış ve rüya gerçeğe dönüşmüştür. Bu kişinin bu rüyayı görmesine gerek kalmamıştır. Zaten bir daha da bu rüyayı görmemiştir. Dolayısıyla rüyalar bize geçmişi göstereceği gibi geleceği de gösterebilir.
RÜYALAR EĞİTİCİ VE ÖĞRETİCİDİR
Bu konuda Antropologların ve Psikologların yaptığı bir araştırmadan örnek vermek istiyorum; 1930’lu yıllarda keşfedilen ve tıpkı Avustralya yerlisi olan Aborjinler’e benzeyen Senoi halkı; siyah tenli, kısa boylu ve günümüz insanına göre “ilkel” olarak nitelendirilen bir topluluktur. Antropolog ve psikologların bu topluluk üzerinde yapmış olduğu incelemeler sonucunda mutluluklarının Lüsid rüyalara bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. Senoi halkı, sergiledikleri bu huzur ve dinginliği “Lüsid rüya ustalarına” borçludurlar. Lüsid rüya eğitimi daha çocukluklarında başlamaktadır. Çocuklar konuşmayı öğrenir öğrenmez, aileleri onlara rüyalarını anlatmalarını ve denetlemelerini öğretmektedir. Örneğin, yırtıcı hayvanlar veya ürkütücü canavarlar tarafından saldırıya uğrayan çocuklara uyandıklarında; tekrar uykuya dalarak, kendisine saldıranlara onların da ölesiye saldırmaları telkin edilir. Böylelikle düşmanı yenme, cesaret ve gücü öğrenmeleri sağlanmaktadır. Senoi halkı, aynı zamanda çocuklarına; güçlükler karşısında yılmamayı, yaşamın sorunları karşısında küçülmemeyi ve korkulacak tek şeyin korkunun kendisi olduğu öğretisini aşılamayı amaçlamaktadır. Bunlarla birlikte Senoiler’in uyguladığı rüya tekniğinde, tatmin duygusuna, zevklerin (uçmak, güzellikleri seyretmek vs.) olabildiğince yoğun bir biçimde deneylenmesine de yer verdikleri görülmektedir.
EPİFİZ BEZİ VE RÜYA İLİŞKİSİ
“Epifiz”, ruhun oturduğu yer! Salgıladığı kimyasallarla hem bedensel düzenlemeyi hem de metafizik âlemlere geçişi sağlamaktadır. Üçüncü göz olarak da bilinen bu merkez limbik sistemde yer almaktadır. Yani, beynimizin ana kumanda merkezindedir. Yukarı dünya ve aşağı dünya ile bağ kurmak için, oldukça önemlidir.
Sadece karanlıkta aktif olur, o nedenle gece; uyku, rüya ve bilinç ile yakından ilgilidir. Epifiz bezinin karanlıkta salgılanmasıyla rüyalar arasında ilişkinin önemine dikkat çekmek gerekirse; şayet gündüz olup biten olayların bilincindeysek gece aktif olan epifiz, bu kimyasalların da etkisiyle, farkındalığımız daha da güçlendirir. Bunun tersini düşünecek olursak; diyelim ki, düşüncelerimiz son derece karışık ve çoğu şeyin farkında değiliz. Gündüz yaşadığımız bu karışıklıklar, gece rüya aracılığıyla devam eder ve epifizden salgılanan bu kimyasalların etkisiyle güçlenerek bilincimize yerleşir. İşte bu oluşumlar ruhsal olarak beden üzerinde etkili olmaktadır.
Beden üzerindeki etkilerine bakacak olursak: Araştırmalara göre epifiz bezinin aktivasyonlarına önem verilirse; yaşlanma, kanser, bunama, stres ve hipertansiyona karşı fıtrî (doğal) bir korunma sağlanmaktadır. Melatonin, immün ve sinir sisteminin düzenlenmesinde rol almaktadır. Antioksidan, anti stres ve anti kanser hususiyetlerle donatılan bu moleküller, kişinin kuvvet ve enerjisini yeniden toplamasına, yaşlanmanın geciktirilmesine, Parkinson ve Alzheimer hastalıklarından korunmaya vesile olan hormonlardır.
Epifiz bir salgı bezi olarak birkaç hormon salgılamakla birlikte, en önemli salgısı melatonindir. Melatonin aynı zamanda büyüme hormonudur. Epifiz bezinin, uyku dışında, deniz seviyesinden yükseklere (dağlara) çıktıkça daha fazla hormon salgıladığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Epifizden melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) gibi hormonlar salgılanır.
RÜYALAR ÖNEMSENMELİDİR
Nimet Erenler Gülkökü, “Kendimizi daha iyi anlamak, duygularımızı dengelemek, sorunları çözmek için,mücadele gücünü artırmak, ruh ve beden ilişkisini kurabilmek, zihnimizde edindiğimiz bilgilerle yaratıcı düşünce arasında bağ kurmak, bilinçaltımızı düzenlemek, üzerimizde biriken negatif duyguları boşaltmak, delta frekansının gücünden faydalanarak gelişim göstermek, ölümden korkmamayı öğrenmek gibi birçok neden için rüyaların önemsenmesi gerektiğini vurguluyor. Bu konuya ilgi duyan okuyucularımız, yazarın “Bilinçteki Sıçramalar” adlı kitabımında detaylı bilgilere ulaşabilirler.
RÜYALAR ÖNEMSENMELİDİR
Nimet Erenler Gülkökü, “Kendimizi daha iyi anlamak, duygularımızı dengelemek, sorunları çözmek için,mücadele gücünü artırmak, ruh ve beden ilişkisini kurabilmek, zihnimizde edindiğimiz bilgilerle yaratıcı düşünce arasında bağ kurmak, bilinçaltımızı düzenlemek, üzerimizde biriken negatif duyguları boşaltmak, delta frekansının gücünden faydalanarak gelişim göstermek, ölümden korkmamayı öğrenmek gibi birçok neden için rüyaların önemsenmesi gerektiğini vurguluyor. Bu konuya ilgi duyan okuyucularımız, yazarın “Bilinçteki Sıçramalar” adlı kitabımında detaylı bilgilere ulaşabilirler.
Hürriyet Gazetesi/16 Haziran 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder