KURBAN GELENEĞİ
Kurban bayramı ve kurban geleneği yaygın olarak İbrahim peygamber dönemine atfedilir. Hikayenin dini literatürdeki anlatımı şöyledir:
İbrahim peygamber ve eşi Sara’nın çok istemelerine rağmen çocukları olmamaktadır. İbrahim ve Sara geçkin yaşlarına rağmen Tanrı, onlarla bir anlaşma yaparak; dilerse onları çocuk sahibi yapabileceğini söyler. Sonuçta Tanrı sözünü tutmuş ve İbrahim’e bir çocuk vermiştir. Ancak bu çocuk Sara’nın isteği doğrultusunda, fakat cariyesi olan Mısır kökenli Hacer’den doğma bir erkek çocuktur. Adı Tanrı tarafından İsmail olarak konulmuştur. Anlamı Arapça “Tanrı duyacak” ya da “Tanrı işitir” demektir. Daha sonra Sara’nın da İbrahim’den bir oğlu olur ve yine Tanrı, ona, İshak ismini verir. Bu ismin anlamı da; “Gülecek”, “Güldü” demektir.
İshak ve İsmail büyürler. Fakat İbrahim Sara’dan olan oğlu İshak’a karşı ayrı bir sevgi beslemektedir. Zira Sara onun eşi konumundayken, Hacer nihayetinde bir cariyedir. Bir gün Tanrı, İbrahim’in kendisine duyduğu sevgiyi ve sadakati sınama gereği duyar. İbrahim’e en çok sevdiği oğlu İshak’ı kendisine adak olarak adamasını ister. İbrahim, otuzunu aşmış oğlu İshak’ı yanına alarak Tanrı’ya kurban etmek üzere yola çıkar. Hazırlığını tamamlayan İbrahim, tam oğlunu kurban edecekken Tanrı’nın meleği İbrahim’e seslenir: “ İbrahim! İbrahim!”, “Gence zarar verme Ona hiçbir şey yapma. Çünkü şimdi Tanrı’dan korkan biri olduğunu biliyorum. Zira biricik oğlunu Ben’den esirgemedin.” der (Tora 22: 11-12). İşte o zaman İbrahim çalıların arasında bir koç görür. Oğlunun yerine bu koçu kurban eder.
O halde kurban geleneği insanların Tanrı’ya olan sadakatinin bir göstergesi midir? Yoksa Tanrı’nın emrini sorgulamadan yalnızca itaat etmesinin bir ritüeli midir?
Tarihteki olaylar birbiriyle ilişkili gelişir ve değişir. Şayet Tanrı, İbrahim’den kurban istemiş ise bu geleneğin İbrahim’den öncede olduğunu işaret eden bir durumdur. İlk yaratılan Âdem ve Havva’nın oğulları Habil ile Kabil’in öyküsünü hatırlarsak; çoban olan Habil ve çiftçi olan Kabil, Tanrı’ya sunu götürürler. Habil sunu olarak en besili hayvanı seçerken; Kabil, tarlasından topladığı mahsulün kötülerini götürür. Tanrı Kabil’in sunusunu kabul etmezken, Habil’in kurbanını kabul eder. Bunu kıskanan Kabil, Habil’i öldürerek cinayet işler.
Bu metinler bize kurban geleneğinin İbrahim peygamberden daha eski olduğunu göstermektedir. Pekiyi, biraz daha gerilere gittiğimizde karşımıza ne çıkmaktadır? Sümer tabletlerinde insanın yaratılış anlatısında “bir Tanrı kanını akıtsın” ifadesiyle karşılaşıyoruz. Bir damla kan, bir insanın tüm özelliğini barındırır. ( Sümer tabletlerinde yaratılışı anlatan bölüm Kur’an-ı Kerim’in Apocrypha’sı adlı kitapta yer almaktadır) Aztek geleneğinde Tanrılara insan kurban edilmiştir. Bu tamamen yanlış bir anlamanın sonucudur. Kendi yaradılış öyküsünü dinleyen ve öğrenen insanın da, tıpkı tanrısı gibi kan akıtarak minnetini anlatma ihtiyacı duymuş olması olasıdır. Ancak İbrahim peygambere gönderilen koç; yalnızca hayvanın Tanrı’ya kurban edilerek olası bir yanlış davranışın önene geçecek sembolik anlatımı içermektedir. İşte Aztekler’in, Tanrı’ya insan kurban etmeleri bu yanlış anlamanın sonucudur. Tanrı’nın, kesilen bu kurbandan bir damla kan alarak kurban sahibinin alnına sürmesi ise; “ bir Tanrı kanını akıtsın” ifadesinin karşılığı olan sembole dönüşmüştür.
Yazan:
Nimet Erenler Gülkökü 07. Kasım 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder