İnsanlığın Apocrypha'sı adlı kitap üzerine; Araştırmacı Yazar Nimet Erenler Gülkökü ile Kocaeli TV. "Yaşama Dair" programından..
Tarih 14 Eylül 2012
Röportaj: Antropolog Evren Bayramlı
Editör: Feryal Çeviköz
Kadim Bilgiler ve Kur'an
Bir anlamı da Kelam-ı Kadim olan Kur-an'ı Kerim'de, “biz size bu bilgiyi yeniden hatırlayasınız diye indirdik” der. Acaba bu kadim bilgilere ulaşma yolunda Kur'an’ı farklı bir farkındalık içinde mi okumak gerekiyor? Onun içinde gizlenmiş bilgilere vakıf olmanın yolu nedir? İslam aleminin kutsal kitabına farklı bir açıdan bakan bir yazarla konuyu gündeme taşıdık.
Kur'an-ı Kerim'in Apocryha’sı'nın yazarı Nimet Erenler Gülkökü ile Antropolog Evren Bayramlı'nın yaptığı röportajda, Gülkökü, Kur’anı okudukça aslında içinde gizlenmiş ayetlerin üstünün örtüldüğünü gördüğünü ve bunu fark etmesine, mistik eğitimiyle araştırmalarının katkısı olduğunu belirtiyor. Yazar, birbiriyle çelişen bazı ayetlerin, sanki kasıtlı olarak Kur’an’ın anlaşılmasına engel olduğunu vurguluyor.
Nimet Erenler Gülkökü, 1965 Nazimiye (Elazığ) doğumlu. Doğu kültürüyle yoğrulmuş bir ailenin içinde büyüyen yazar aynı zamanda Şamanik geleneklerine de bağlı bir babaannenin yorum ve ritüellerinin izlenimiyle örülü bir çocukluk süreci yaşamış. 14 yaşına dek de bu Şamanik babaannenin doğaya ve yaşama bakışı ve bu bakışın günlük hayata yansımalarını deneyimleyerek büyümüş. Yazar o yaklaşımların kendisini çok düşündürdüğünü, hatta çoğunlukla anlamadığı halde bu ortamın, onun ruhsal şuurunu koruyucu bir işlevi olduğunu belirtiyor. Gölkökü, kitabını yazış süreciyle ilgili olarak; “Daha sonra bu ruhsal şuur arayışım devam etti. İçimdeki kendini bilmeye yönelik sesin peşine düştüm. 2002 de karşılaştığım bir Zen Ustası’ndan ezoterik bilgiler ve bunun yaşama uyarlanma şekillerini öğrendim ve öğrenmeye de devam etmekteyim. Yaklaşık üç yıldan beridir bu bilgiyi yüz yüze aktarıyorum ve öğretirken öğreniyorum.” demekte.
Sayın Nimet Erenler, sizi bu kitabı yazmaya iten etkenler nelerdir ve yazarken neler yaşadınız?
Yıllar önce Kur’an-ı Kerîm’i okumak istesem de anlayamadığım için kapatmıştım. Sonraki yıllarda tekrar denemiş olsam da bu kez de tamamını bitirememiştim. Yapmış olduğum bir sunum çalışması nedeniyle ki konusu İslam Dîni’nde Kur’an-ı Kerîm’in Apocryphası’ydı - bu çalışma, Kur’an-ı Kerîm’in Apocrypha’sı adlı kitabı yazmama neden oldu. Çünkü Kur’anı okudukça aslında içinde gizlenmiş ayetlerin üstünün nasıl örtüldüğünü gördüm. Bunda mistik eğitimimin ve araştırmalarımın büyük katkısı oldu. Birbirini çeliştiren ayetlerin adeta kastedilerek Kur’an’ın anlaşılmasına mani olunduğunu fark ettim. Örneğin kuranın bir ayetinde “dinde baskı yoktur” derken - bu bölüm kitapta geçmektedir - diğer bir ayette “kafalarını çatlatırcasına tebliğ edeceksin” diye bir zorlama vardır. Bu birbiriyle çelişen âyetlerin örneklerini çoğaltmak mümkün. Ancak amacımız, bu çelişkiler üzerine olmadığı için, bu konuyu detaylandırmıyorum. Zira bu kitabın amacı “kur’an’ın anası” olan kozmik ayetlerin anlaşılmasıdır.
Bu kitaba ezoterizm açısından bakıldığında değeri ve anlamı nedir?
Sorunuz için teşekkürler, Kur’anı Kerim’inbir diğer anlamı da Kelam-ı Kadîm’dir. Kelam-ı Kadîm, kadim sözler yani eski sözler demektir. Kuran’ın içinde, “biz size bu bilgiyi yeniden hatırlayasınız diye indirdik”, “onlar eskilerin sözleridir” şeklinde açıklamalar yer almaktadır.
Kitabınızda, “Mitler, pek çok konuda tarihsel gerçekliği kavramak adına son derece önemli veriler içerir. Ancak bu anlatıların süreç sürtünmesi ile aşınmaya uğramış olabilirliğini de dikkate almakta fayda vardır.” Diyorsunuz. Ezoterik bilgi için de aynısından bahsedebilir miyiz?
Ezoterik bilgi evrensel bir bilgi olduğu için sürtünme yasasına tabi değildir, çünkü o zaman boyutundadır yani Levh-i Mahfuz’dur, aslı oradadır. Oysa mitolojiler, kelime düzeyine inmiş nesilden nesile aktarılmış, aktarıldığı sürede sürtünme yaşadığı için aşınmıştır. Bununla beraber mitolojiler önemini korumaktadır. Çünkü içimizdeki bilgiye ulaşabilmek için anahtar görevi üstlenmektedirler.
Kur’an-ı Kerim’de eskilerin sözlerinden bahsedilmesine rağmen aynı zamanda yeni bir buluş olarak sunulan sicim teorisinden de bahsediyorsunuz. Eski ve yeni… Bunlar nasıl oluyor da aynı kitapta geçiyor?
Kur’an’da“Biz sizin gözlerinize bir perde indirdik” ifadesi, bugünkü bilimin keşfettiği sicim teorisini incelediğinizde birbiriyle ne kadar örtüştüğünü görebilmekteyiz. Sicim teorisi, membran olarak da geçer ki bu zar anlamına gelir. Maddenin, görünenin ardındaki görünmeyen yönüdür. Bu konuyla ilgili detay bilgi, kitapta yer almaktadır. Kuranın içinde de kozmik ayetler olduğu için orada da yer almıştır.
Kitabınızda, Kur’an’ın ifadelerini Gılgameş Destanı’ndan Hanok’un kitabına kadar bir çok konuyla ilişkilendiriyorsunuz. Belli bir ezoterik bilgi olmadan Kur’an’ı anlayabilmek mümkün değil mi?
Mümkün değil. Çünkü bilgi sahibi olmadan anlaşılamaz. Ezoterizmde, en az 17 bilim dalında birikiminizin olması şartını gerektirir, zira kadim dönemlerde mistizm, ancak bilge insanların taşıdıkları ve aktardıkları bir bilgiydi. Bugün tüm bilim dalları bu bilginin parçalanmış halleridir. Ondan dolayı herhangi bir konudaki bölümü bir kişi yaparken, diğer taraf hep bozulmak durumunda kalır. Örneğin, mideniz hastaysa, aldığınız ilaç tedavisinin yan etkileri göz ardı edilir ya da ruhsal durum göz ardı edilerek tedaviye devam edilir. O nedenden dolayı sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz.
Kur’an’daki Kıyamet ile Foton Kuşağı etkisini de ilişkilendirmişsiniz. Bu süreçte yapılması gereken nedir?
Kuran’da Surla ilgili ayetlerde, son kıyametin sesle geleceği bildirilir. Aslında ses, bir frekans, bir titreşimdir.1962 yılında girilen Foton Kuşağı’nın ilk evresi, içinde bulunduğumuz günlerde zirvesini yapmaktadır. Dolayısıyla bu enerji kuşağının (bu vibrasyonun) yarattığı etki, insanlar üzerinde katlanarak devam ettiği fark edilir haldedir. Örneğin gazetelerdeki cinayet haberleri, insanların tatmin olmayan duyusal istek ve arzuları, hırs, nefret ve öfkenin arttığı, tahammülün giderek azaldığı, onursal değerlerin yerlerde süründüğü televizyonlarda dahi birbirine hakaret içeren üslupta davranan insanların oldukça rahat olmaları, açık örneklerdir.
Bu bahsettiğiniz konu bir kâbus senaryosuna benziyor oysa foton kuşağı, iki sarmallı genetik yapıdan 12 sarmallı bir genetiğe geçişin müjdesi gibi anlatılıyor. Burada bir çelişki yok mu?
İlk cümlelerimde, her ne var ise bunun katlanarak artacağını söylemiştim. Bu bilinç seviyesi ile ilgili bir durumdur. Eğer siz kendiniz için hiçbir yatırım yapmamış iseniz bugüne kadar ve salt dünyasal platformda yüzünüz dünyaya dönük bir bilinç seviyesinde yaşamış iseniz bu da katlanarak artacaktır. İşte toplumdaki bu fark bundan dolayıdır. İnsanlar adeta ikiye ayrıldılar: Negatif ve pozitif.
Kur’an’daki Allah bir yaratıcı mıdır yoksa putlardan ya da diğer ilahlardan birisi mi?
Allah; Allat ve El-İlah’tan gelir. İlahların en büyüğü anlamındadır. Bir yaratıcının tanımlanamaz olması akla daha uygundur. Yaratıcıyı bizim var etmemiz, ondan daha üst bir bilinçte olduğumuzu gösterir. Benim böyle bir yetkim yok.
Kitabınızda dişi-erkek, kadın-adam ayrımından bahsetmişsiniz. Âdem ve Havva’ya dişi ve erkek, Ninhursag’a da Kadın diyebilir miyiz?
Güzel bir soru- evet. Dişilik ve kadınlık kavramı, yine Sümer dönemine gittiğimizde 12 li tanrılar meclisinde yer alan Ninhursag’ın kadın kavramını bütünlediğini görüyoruz. Oysa Ninhursag’dan sonra gelen ikinci kuşaktaki ay tanrısı Sin’in kızı İnanna’da dişilik faktörünün öne çıktığını, iktidar hırsının güçlendiğini, yine Sümer tabletlerinde görebilmekteyiz. Bugün hala Anadolu’da var olan koca anne, Ninhursag, hemşire olarak anılmaktadır. Yani Anadolu erkeği, bir kadınla karşılaştığında ona ismiyle değil, hemşire hanım diye hitap eder. İnanna’nın hükmü ise, Afrodit’e taşınmış ve kadın olma, dişiliğe düşürülmüştür. Bu, insanlığın başına dert açan bir hale dönüşmüştür. Kadının rakibi, kadındır. Sistem, kadın üzerinden tüketimi, üremeyi güçlendirirken, ins-ân’lığı ve doğayı tüketmektedir. Kitabın üzerindeki nar ve vesica pistis sembolü, kadın olma bilincine bir davettir. Ancak bu şekilde insanlık, bu kirlenmişlikten arınma şansına ulaşacaktır. Kibele enerjisi, üreme, hırs, nefret, öfke, yok etme, tüketme, geriletme ise, Kıbâle enerjisi, sükûnet, dinginlik, bereket, çoğalma, gelişme, genişleme, dönüşüm içermektedir.
Kur’an’ın iktidar ve siyaset aracı olarak kullanılan bir ortamda böyle bir konuyu gündeme getirirken hiç korkmuyor musunuz?
Neden korkayım? Korkmam için kendimden emin olmamam gerekiyor. Yazdıklarımın hepsinin dayanağı vardır. Yaptığım çalışmanın bir insan olarak onurlu olduğunu düşünüyorum. En azından Kur’an’ı okuyup anlamak isteyenlere saygılı davrandığım fikrindeyim. İnanç sahibi olanlara onların kendilerine duydukları saygıdan daha çok saygı duyduğumu düşünmekteyim. En başta kendime saygı duymaktayım. Korkulması gereken bir şey yok. Anlayabilmek için ise çok şey var!
|